Kıbrıs Akdeniz’de bir adadır Kuzeyinde 65 km mesafe ile Türkiye, doqusunda 112 km mesafe ile Suriye, 267 km ile İsrail, 162 km ile Lübnan; güneyinde 418 km ile Mısır; batısında ise 965 km ile Yunanistan yer almaktadır.
Kıbrıs, Akdeniz’in Sicilya ve Sardinya’dan sonra üçüncü büyük adasıdır. Kıbrıs adası 30.33 ve 35.41 enlemleri ve 32.23 ve 34.55 boylamları arasındadır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yüzölçümü 3.355 km²dir. Yaklaşık olarak ada sahillerinin yarısı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti sınırları içerisindedir.
Ekilebilen % 45 lik verimli arazinin % 20 si sulanmaktadır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti genelinin % 20 si ormanlık olup yoğun bir aqaçlandırma programı devam etmektedir.
Bir süre Hitit egemenliği nde kalmış. Yunanistandaki Akalar tarafından kolonileştirilmiş daha sonrada sırasıyla Roma ve Bizans yönetimine girmiş. 1571 yılında Türkler tarafından fethedilmiş, 1878 yılında Osmanlı İmparatorluğu’ndan yıllık 500,000 Amerikan doları karşılığında kiralayan İngilizler tarafından 1914 yılında işgal edilmiş, 1960 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti adıyla bağımsızlık kazanmış, 1974′de Yunan darbesi ertesinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gerçekleştirdiği Kıbrıs Barış Harekatı sonucu adada iki ayrı devlet oluşmuştur. Nüfusun yaklaşık %74′ü Yunan (Rum), %26′sı Türk’tür. En büyük şehir Lefkoşa’dır.
Günümüzde ada iki ayrı cumhuriyet tarafından yönetilmektedir: Bunlar sadece Türkiye tarafından bu adla tanınan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi’dir
İklim
Kıbrıs’ın iklimi tipik bir Akdeniz iklimidir. Yazları uzun ve kurak, kışları kısa ve yağmurludur. Yıllık ortalama sıcaklık 19ºC’dir (66ºF). Yaz ortası sıcaklık 40ºC (105ºF) civarında seyretmektedir ve Akdeniz’deki en sıcak deniz olarak ortalama 21ºC’dir (75 Fº). Kışın hava oldukça yumuşaktır ve yıllık ortalama 500mm yaqmur düşmektedir.Adanın batı yakası doğusundan daha çok yağış alır.
Bitki örtüsü
Yaprağını dökmeyen, çamgiller, turunçgiller, zeytingillerin yanı sıra makilik, yaprağını döken ağaç, bodur ağaççıklar, ağaç ve çalılıklarla değişik çiçek türleri Kıbrıs’ın genel bitki örtüsünü oluşturur.
Flora
Kıbrıs’ın eşsiz Akdeniz iklimi doğal zenginliğin oluşmasında büyük bir etken olmuştur. En yaygın orman tipi ağaç türleri çam, servi, meşe ve sonradan adada yetiştirilen okaliptüstür. Kıbrıs’ta 150′ye yakın değişik türde Gramineae out dahil, doğal olarak yetişen tahmini 1900 çeşit çiçekli bitki bulunmaktadır. Dünyada bilinen orkide türlerinden 30′u sadece Kıbrıs’ta yaşamaktadır.
Dünyanın hiçbir yerinde bulunmayan ve yalnız Kıbrıs’ta yetişen 19 bitki türü bulunmaktadır.
Fauna
Kıbrıs gerek adada yaşayan, gerekse kıtalar arasında göç eden hayvanları barındırması nedeniyle zengin hayvan türüne sahip bir ülkedir. Kuzey Kıbrıs coğrafik konumu nedeniyle Afrika ve Doğu Avrupa arasında kuşların konaklama ve yumurtlama merkezidir. Adada bulunan 350 türden 7 türü endemiktir. Ayrıca 26 farklı çeşit sürünqen ve amfibyum da yaşamaktadır.
Kıbrıs’ın eşsiz sahilleri ayrıca Akdeniz’de nesli tükenmekte olan caretta caretta ve chelonia mydas kaplumbağaları için uyqun yumurtlama merkezleridir.
Karpaz Milli Parkı’nda 250 civarında özgürce yaşayan yabani eşek bulunmaktadır.
Kronoloji
-3000 – Neolithic.
648 – Kıbrıs adası Bizans’a tâbi iken ilk defa Müslümanların istilasına uğramış ve vergiye bağlanmıştı.
760 – Vergilerini aksatması üzerine ada Abbasî halifesi Harun ür-Reşid tarafından işgal olunmuş ise de, Bizans İmparatoru Nikefor Fokas adayı geri aldı.
1192 – 3.Haçlı Seferi sırasında İngiliz kralı Aslanyürekli Richard tarafından Bizanslılardan alınarak Gui de Lisagnan’a verildi ve ada yönetimi, Venedik yönetimine girene dek onun ve onun soyundan gelenlerin elinde kaldı.
1489 – Kıbrıs yönetimini Venedik Cumhuriyeti devraldı. Venedikliler, Memlük Devleti ‘ne verqi verme geleneğini devam ettirdiler. Bu gelenek, Memlük Devleti Osmanlılara geçtiğinde de devam etti.
1571 – Kıbrıs Osmanlı Devleti tarafından fethedildi ve ilk Türk yerleşimciler adaya geldi.
1680 – Boyacıoğlu Mehmet bey isyanı.
1712 – Leventlerin isyanı.
1764 – Çil Osman Ağa olayı.
1765 – Dizdar Halil isyanı.
1775 – Oduncu Kör Baki’nin valiliği.
1799 – Yeniçerilerin isyanı.
1821 – Vali Küçük Mehmet’in isyanı bastırması.Papazların idamı.
1832 – Kalogeris isyanı.
1833 – Gavur İmam isyanı.
1839 – Adanın kurulan “Divan” tarafından yönetilmesi.
1856 – Divan yönetimi yerine “Meclis-i-idari” lerin kurulup adanın yönetilmesi.
1878 – Ruslar karşısındaki yenilgide fazla ödün vermemek için, ada Britanya İmparatorluğu’na kiralandı. (Osmanlı mülkiyeti devam ediyor sayılmakla birlikte, yönetim tamamen İngilizlere geçti). İngilizler adayı yönetmek için “Komiser” tayin ettiler.
1914 – İngiltere adaya tamamen el koydu ve adaya vali tayin etti.
1923 – Lozan Barış Antlaşması’nın 20. Maddesi gereğince, Türkiye adanın İngiltere’ye ilhakını kabul etti.
1925 – Kıbrıs Crown Colony olarak ilan edildi ve adaya ilk Türkiye Cumhuriyeti konsolosu atandı.
1931 – Rumların Enosis isyanı başladı, Rumlar İngiliz valisinin konağını yakınca İngiliz politikası sertleşti. Türk cemaati Enosis’e karşı olduğunu açıkladı.
1939 – İkinci Dünya Savaşı başlayınca İngiltere, Ortadoğu’nun kontrolü için stratejik önemi olan adayı elinden kaçırmamak için, özerklik vaadinde bulunacağını yaydı, Rumlar ise Enosis’te kararlıydı.
1943 – İngiltere güdümlü ‘Kıbrıs Adası Türk Azınlığı Kurumu’ (KATAK) kuruldu, ancak yapısı nedeniyle gelişemedi.
1944 – Doktor Fazıl Küçük, ‘Kıbrıs Milli Türk Halk Partisi’ni kurdu.
1950 – İkinci Dünya Savaşı’nın ardından bütün dünyada kolonilerin tasfiyesi eğilimi yaygınlaşınca, Kıbrıs Rum Ortodoks Liderliği (18 Ekim’de başına Makarios III seçilmiştir), yoğun bir kampanyaya girişti. Yunanistan Hükümeti de Birleşmiş Milletler’e ulusların kendi kaderlerini tayin haklarının Self-determinasyon Kıbrıs için de uygulanması yolunda başvuruda bulundu.
1954 – Yunanistan, Birleşmiş Milletler’e Self-determinasyon için başvurdu. Türkiye karşı çıktı. Birleşmiş Milletler, Yunan talebini reddetti.
1955 – Yunan terör örgütü EOKA 1 Nisan’da adada faaliyete geçti. Rumlar arasında Enosisçi-Anti Enosisçi çatışması başladı. Türkiye ilk kez sorunda taraf olmayı kabul etti ve 29 Ağustos’ta Londra’da İngiltere ve Yunanistan’ın katıldığı toplantıda, Türkiye de temsil edildi. Konferans devam ederken, EOKA terörünün Türkleri de hedef almaya başlaması karşısında, İstanbul’da Türk hükümetinin de göz yumduğu mitingler kontrolden çıktı. Daha sonraları 6-7 Eylül Olayları diye anılacak olan yağma ve tahribat, Türkiye’deki Rumlar kadar, diğer azınlıkları da hedef aldı. Aynı zamanda ‘Ya İstiklal Ya Ölüm’ sloganı yoğun bir biçimde kullanılmaya başlandı.
1956 – İngiliz Hükümeti, karışıklıkların baş kışkırtıcısı sıfatıyla Başpiskopos Makarios’u Seyschelles Adaları’na sürdü. Birleşmiş Milletler’de Türkiye ilk kez, ‘taksim’ tezini açıkladı. İngiltere, askeri üssünün kalması koşuluyla ‘self-determinasyon’u kabul etmeye yanaştı.
1957 – NATO arabuluculuk görevini üstlenince, EOKA geçici olarak ateşkes ilan etti; Makarios serbest bırakıldı. 15 Kasım’da TMT kuruldu.
1958 – Kıbrıs’ın İngiliz Milletler Topluluğu içinde kalmasına ama Türkiye ve Yunanistan’la da bağlara sahip olmasına dayalı ‘MacMillan Planı’ gündeme geldi.
1959 – İngiltere Başbakanı ve üç devletin dışişleri bakanlarının katılımıyla Zürih Antlaşmaları onaylandı. Cemaat temsilcileri olarak Makarios ve Dr. Küçük de toplantıya katıldılar. 19 Şubat’ta Türkiye, Yunanistan ve İngiltere Kıbrıs Anayasası’nı garanti altına aldı. İngiliz üslerinin devamı kabul edildi. Mayıs ayında Yunanistan Başbakanı ve dışişleri bakanı Türkiye’yi resmen ziyaret etti ve barış rüzgarları esmeye başladı.
1960 – Kıbrıs Anayasası imzalandı. Adaya simgesel Türk ve Yunan birlikleri yerleştirildi. Makarios cumhurbaşkanı, Fazıl Küçük Cumhurbaşkanı Yardımcısı oldu. Bu arada 27 Mayıs 1960’da Türkiye’de ordu yönetime el koydu; 1961 seçimleriyle ülkede tekrar demokrasiye dönüldü.
1963 – Başbakan Karamanlis’in istifası ve ülkeyi terk etmesinin ardından Yunanistan sürekli kabine bunalımları geçirmeye başladı, bu yüzden Kıbrıs üzerinde etkisi azaldı. Makarios kendi girişimiyle yıl boyunca anayasası değiştirme ve Türk Cumhurbaşkanı yardımcısının yetkilerini kısma faaliyetlerini arttırdı. Kasım sonunda ABD Başkanı Kennedy, Makarios’a bundan vazgeçmesini önerdi. Aralık başında da Türkiye tek taraflı değişiklikleri kabul etmeyeceğini bildirdi.
21 Aralık’ta Noel katliamı ile EOKA, Türk cemaatine karşı ‘etnik temizleme ve adadan kaçırma’ politikasını doruğa çıkardı. Eylemleri 1964 Ağustos’unun ortalarına kadar sürdü. 30 Aralık’ta ise Makarios 13 maddelik anayasa değişikliği önerisini açıkladı ama Türkiye buna karşı olduğunu yineledi.
1967 – Yunanistan’da ordu yönetime el koydu (Albaylar Cuntası) ve 1974’e kadar iktidarda kaldı. Subaylar halkın desteğini elde etmek için Kıbrıs’ta EOKA’ya desteği arttırdılar. Türkler iyiden iyiye gettolara sıkıştırılmaya başlandı. Yunan ordusunun 15 bin askeri, qayri resmi olarak adaya yerleştirildi. Türklere karşı sürdürülen soykırımın kesilmesi için Türk ve Yunan başbakanları arasında düzenlenen toplantı bir sonuç vermeyince, Türkiye askeri müdahalede bulunacağını açıkladı. Yunanlılar üç Türk köyünden geri çekilirken arkalarında 24 ölü bıraktılar.
TBMM hükümete müdahale yetkisi verdi. Türk uçakları Kıbrıs üzerinde uçmaya başladı. Donanma ve çıkarma birlikleri harekete geçti. ABD’nin arabuluculuğuyla Yunan birliklerinin geri çekilmesi sağlanınca, Türk harekatı durduruldu. 1964’ten beri Türkiye’de bulunan Rauf Denktaş gizlice adaya gitti. Denktaş, Yunanlılarca tutuklandı ama Türkiye ve ABD’nin baskısıyla iade edildi.
15 TEMMUZ 1974 – Yunanlı subayların yönettiği Ulusal Muhafız Örgütü, Cumhurbaşkanı Makarios’u devirdi ve EOKA-B önderi Nikos Sampson’u ‘cumhurbaşkanı’ ilan etti.
Adadaki İngiliz üssüne sığınan Makarios, Kıbrıs’ı terk etmek zorunda kaldı. Bu suretle Enosis’in gerçekleştirilmek istendiğini anlayan Başbakan Ecevit, garanti anlaşması uyarınca, İngiltere’yi ortak eyleme davet etti. İngiltere’nin katılmaması üzerine,
19 Temmuz’da Türk çıkarma gemileri denize açıldı
20 Temmuz’da denizden çıkarma ve havadan indirmelerle Girne bölgesi kontrole alındı. Ancak Yunan birliklerinin adada garantör olarak bulunan Türk birliqine saldırması çarpışmaları bütün ada yüzeyine yaydı.
22 Temmuz’da Birleşmiş Milletler’in çağrısına uyularak ateş kesildi. Bu girişim sonucu, Kıbrıs’ta Nikos Sampson, Yunanistan’da ise askeri cunta devrildi ve Yunanistan demokrasiye döndü. Ancak Kıbrıs’ta dağınık durumdaki Türklerin güvenliği sağlanamadığı gibi, Girne’deki Köprübaşı da Türk ordusu için yeterli güvenceye sahip değildi.
16 AĞUSTOS 1974 – Cenevre’de sürdürülen barış görüşmelerine rağmen Yunanistan hiçbir uzlaşmaya yanaşmak niyetinde olmadığını gösterdi.Aksine köylerdeki Türkleri öldürmeye devam ettiler. Bunun üzerine Türk ordusu adanın yüzde 37’sini kontrol altına alacak kadar ilerledikten sonra ikinci harekatı sona erdirdi.
1975 – 13 Şubat’ta, Kıbrıs Türk Federe Devleti’ni kuruldu. Aynı yıl içerisinde bir de nüfus mübadelesi gerçekleşti. Bu mübadele ile Kıbrıs’ın Güney kesimindeki Türkler, kuzey kesimine; kuzey kesimindeki Rumlar da güney kesimine geçti. Nüfus mübadelesi BM gözetiminde gerçekleşti. Çeşitli kaynaklara göre bu tarihten günümüze kadar, Türkiye’den Ada’ya 30-40 bin civarında Türk yerleşimci gönderilmiş durumda.
1977-79 – Denktaş-Makarios(1977) ve Denktaş-Klerides (1979) ile Doruk Anlaşmaları imzalandı. Bu anlaşmalarla, Kıbrıslı Rumlar ilk kez iki kesimli, iki toplumlu federal bir çözümü benimsiyordu.
1982 – Papandreau, 1981 Ekim’inde Yunanistan’daki seçimleri kazandıktan hemen sonra, Şubat 1982’de Kıbrıs’a gitti ve buradaki konuşmasında “Kıbrıs’ın Helenizmin bir parçası” olduğunu söyleyerek, Kıbrıs sorunu ile ilgili bütün tarafların katılacağı bir “uluslararası konferans” toplanması gerektiğini ekledi.
BM Genel Kurulu, Rum tarafının başvurusu üzerine Ada’daki “işgal ordusu”nun derhal çekilmesini ve mültecilerin “isteğe bağlı olarak” geri dönmelerini tavsiye eden kararını aldı. Bunun üzerine KTFD Meclisi, 17 Haziran’da radikal bir adım atarak “Kıbrıs toplumunun self-determinasyon hakkı”na ilişkin bir karar aldı.
1983 – 15 Kasım 1983’te, KTFD Meclisi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti adında bağımsız bir devlet kurulduğunu dünyaya ilan etti. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulması, Rum tarafının, Yunanistan’ın ve Batılı devletlerin yanısıra BM Güvenlik Konseyi’nin de tepkisini çekti.
Güvenlik Konseyi, 18 Kasım’da aldığı bir kararla bağımsızlık kararını kınadı. Türkiye’ye yakın bazı devletler Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımanın eşiğine gelmişlerdi ki, ABD ve İngiltere’nin baskıları ile bu kararlarından vazgeçtiler. 13 Mayıs 1984’te de BM Güvenlik Konseyi 550 sayılı kararı ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilanını ayrılıkçı bir hareket olarak tanımladı.
1984-1990 – Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra toplumlararası görüşmeler yeniden başladı. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurulurken, 1977-79 Doruk Anlaşmalarına atıfta bulunularak, iki toplumlu, iki kesimli federal bir çözüme kapılar açık bırakılmıştı. Görüşmeler sürecinde; New York’ta 17 Ocak 1985’te ve 29 Mart 1986’da BM Genel Sekreteri’nin hazırlamış olduğu ‘Kıbrıs Üzerine Anlaşma Taslağı’, Kıbrıs Türkleri tarafından kabul edilip, Rumlar tarafından reddedildi. 22 Mayıs 1987’de AB ve ‘Kıbrıs’, 18 aylık görüşmeler sonucunda Gümrük Birliği protokolü başlattı. Ocak 1988’de Anlaşmanın tüm Ada’yı kapsamasına karar verildi. 1990’daki iki taraf arasındaki New York Zirvesi de başarısızlıkla sonuçlandı.
1990 – BM Güvenlik Konseyi, bu tarihte 649 sayılı kararını aldı. Bu kararla BM, Ada’daki her iki tarafı da, kabul edilebilir bir çözüm bulma yolunda çaba göstermeye çağırdı. Aynı karar böyle bir çözümün iki toplumlu, iki kesimli bir anlayışa sahip olması ve çözümün siyasi olarak iki eşit toplum liderinin direkt görüşmeleri yoluyla sağlanması gerektiğini vurguladı. Kararın, Kıbrıs Sorunu’nu 1974’te değil de, 1960’lara hatta öncelerine dayandırması bir başka önemli nokta idi. 1990 Temmuz’unun ilk haftası içinde Kıbrıs Rum Yönetimi “Kıbrıs” adına AB’ye üyelik için başvurdu. BM’nin ve Türk tarafının uyarılarına rağmen topluluk 11 Eylül 1990’da bu başvurunun normal süreç içinde değerlendirilmesini kararlaştırdı.
1991 – Turgut Özal, 1991’de Kıbrıs konusunda bir ‘dörtlü konferans’ toplanmasını önererek, o güne kadar sorunun iki toplum arasında görüşülmesi gerektiğini savunagelmiş olan Türkiye’nin bu anlayışına da değişiklik getirdi. Özal’ın önerisine göre Kıbrıs sorunu; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Kıbrıs Rum Yönetimi, Türkiye ve Yunanistan arasında ele alınmalıydı. 28 Haziran 1991’de BM Genel Sekreteri Perez de Cuellar, BM Güvenlik Konseyi’ne sunduğu raporda Türkiye’nin önerdiği Dörtlü Doruk Toplantısı’nı kabul ettiğini belirtti.
1992 – 100 paragraftan oluşan BM Fikirler Dizisi, tarafların onayına sunuldu. New York’ta sürdürülen görüşmelerin ardından, BM Genel Sekreteri Butros Gali, toprak düzenlemeleri ve anayasal konuların tümünü kapsayacak bir paket anlaşma hazırladı. Türk tarafı 100 paragraftan 91’ini onayladığını açıkladı. Rum tarafında ise, Kıbrıs Rum lideri Yorgo Vasiliu paketi onaylarken, daha sonra iktidara gelen Glafkos Klerides ile bu pakete karşı çıktı.
1993 – AB, Haziran 1993’te Kıbrıs’ın tam üyelik için gerekli şartları taşıdığını belirten görüşünü yayınladı. Aynı yıl Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimi arasında Ortak Savunma Doktrini imzalandı.
1994 – BM Genel Sekreteri Butros Gali’nin girişimleriyle ortak anlaşma zemininin oluşturulması amacıyla ‘Güven Arttırıcı Önlemler Paketi’ düzenlendi. ABD’nin destek verdiği pakete Rum tarafı karşı çıkınca 1994’te rafa kaldırıldı.
1996 – 3 Haziran’da bir Kıbrıslı Rum asker, BM denetimindeki bölgede bir Kıbrıslı Türk asker tarafından vurularak öldü. 11 Ağustos 1996’da Kıbrıslı Rum motosikletçiler, Yeşil Hat’tı geçmeye kalkışınca Kıbrıslı Türk göstericiler ve Türk askerleri ile çatıştı. 70’ten fazla kişi yaralandı. Bir Kıbrıslı Rum öldü.
14 Ağustos 1996’da Kıbrıs’ta Derinya bölgesinde Türk güvenlik güçleri, Türk bayrağını indirmeye kalkışan bir Rum gencine ateş açtı. Rum genç hayatını kaybetti. 8 Eylül 1996’da Güney Kıbrıs tarafından açılan ateş sonucu bir Türk askeri öldü, biri yaralandı.
13 Ekim 1996’da Kıbrıs Türk kesimine geçen bir Rum, Kıbrıslı Türk askerlerince öldürüldü.
6 Şubat 1997’de Kıbrıslı Türk ve Rumlar birbirine ateş açtı. Ölen ya da yaralanan olmadı.
1997 – 4 Ocak’ta Kıbrıslı Rumların, Rusya’dan S-300 yerden havaya 150 km. menzilli füze alımına ilişkin anlaşmaya imza koyması uluslararası arenayı ve dolayısıyla hassas Türk-Yunan ilişkilerini karıştırdı. Türkiye, Kıbrıslı Türklerin güvenliğini tehdit edecek herhangi bir gelişmeye göz yummayacağını açıkladı. İngiltere ve BM de anlaşmaya sert tepki gösterdi.
24 Şubat 1997’de AB, Kıbrıs’ın AB’ye tam üyeliğine ilişkin geleneksel tavrını değiştirerek, Kıbrıs’ın AB’ye tam üyeliğinin gerçekleşebilmesi için Ada’da önce siyasi bir çözümün şart olduğunu açıkladı ve Yunanistan da bu açıklamaya tepkilerini bildirdi. AB, ilk defa topluluğa tam üyelik konusunda Kıbrıs Türklerinin de dikkate alınması gerektiğini, tam üyelik görüşmelerine Ada Türklerinin de katılması gerektiğini belirtmek suretiyle net bir şekilde ifade ediyordu. Yunanistan Dışişleri Bakanı Theodoros Pangalos, bu açıklamaların hemen ardından, AB’nin Doğu’ya doğru genişlemesini veto edeceğini açıkladı.
1999 – AB’nin 10-11 Aralık 1999’da yaptığı Helsinki zirvesinde Türkiye’nin AB’ye tam üyelik için adaylığı resmi olarak kabul edildi. Türkiye için tarihi bir öneme sahip olan bu zirvenin sonuç belgesinde genişleme sürecindeki Türkiye’nin konumu ve Kıbrıs sorunuyla ilgili özel maddeler de yer aldı. AB Helsinki zirvesi Buna göre “Avrupa Birliği Konseyi, 3 Aralık tarihinde New York’ta Kıbrıs meselesinin kapsamlı bir çözümüne yönelik olarak başlatılan görüşmeleri memnuniyetle karşılar ve BM Genel Sekreteri’nin bu süreci başarıyla sonuçlandırma yönündeki gayretlerine güçlü desteğini ifade eder. Avrupa Birliği Konseyi, politik bir çözümün Kıbrıs’ın Avrupa Birliği’ne katılımını kolaylaştıracağının altını çizer. Üyelik müzakerelerinin tamamlanmasına kadar kapsamlı bir çözüme ulaşılamamış olursa, Konsey’in üyelik konusundaki kararı, yukarıdaki husus bir ön şart olmaksızın verilecektir. Bu konuda, Konsey tüm ilgili faktörleri dikkate alacaktır.” denildi.
2000 – AB Komisyonu’nun 7 Kasım 2000’de açıkladığı ve Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecindeki “yol haritasını” çizen Katılım Ortaklığı Belgesi’nde (KOB) yer alan Kıbrıs’la ilgili ifadeler Türkiye-AB arasında büyük bir krize neden oldu.
23 Nisan 2003 – Lefkoşa’daki Ledra Palace sınır kapısı pasaportla her iki toplum için qeçişe açıldı.
Ada Türkiye için neden önemli ?
Kurtuluş Savaşı yıllarında Misak-ı Milli sınırları içinde Kıbrıs da bulunuyordu. Ancak bu tarihte Kıbrıs artık İngiliz egemenliğine geçmiş ve Türkiye Ada üzerinde herhangi bir hak talep edemeyeceğini belirtmişti. Bu nedenle, Türkiye 2. Dünya Savaşı yıllarına kadar Kıbrıs konusundaki gelişmeleri uzaktan izleyebildi.
1821 yılında Yunanistan’da isyanın başlamasından sonra, Kıbrıs’taki milliyetçi Rumların başını çeken Kilise, bir isyan hazırlığına girişir. Fakat önemin Osmanlı valisi bu isyan planlarını öğrenerek, isyancıların bir kısmını idam eder ve diğerlerini sürgüne gönderir. Bu kişiler 1821 yılı sonlarında Roma’da toplanarak ilk Enosis bildirisini yayınlarlar. Tüm Hıristiyan Krallarına çağrıda bulunarak, Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı için yardımcı olmalarını isterler. 1878′de Osmanlı Devleti, Rusya’ya karşı diplomatik desteğin bedeli olarak Kıbrıs’ı İngiltere’nin “geçici yönetimi”ne bırakır.
Ada’yı Osmanlı hükümetinden kiralayan İngiltere, 1914 yılında Osmanlı Devleti’nin 1.Dünya Savaşı’na katılmasından yararlanarak, Kıbrıs’ı ilhak eder. Bu yönetim devri, Kıbrıs Rumları arasında Enosis’in gerçekleşeceğine dair umutları artırır. Hatta bu durum, 1915 yılında İngiltere’nin Kıbrıs’ı Yunanistan’a teklif etmesiyle daha da somutlaşır.
Neticede, 1571′den 1914′e kadar, neredeyse 4 asır Türk hakimiyetinde kalan Kıbrıs, bir takım oldu-bittilerle elden çıkar; Kıbrıs ve Kıbrıs Türkleri’nin hayatında yeni bir dönem başlar.
Bu dönem Türkiye’nin NATO’ya girdiği yıllarda (1952) Kıbrıs’ın da Yunanistan’a bağlanma girişimleriyle sonuçlandı. 1950-55 yılları arasında Türkiye’nin Kıbrıs politikası, İngiltere yönetiminin korunması, bu statüde değişiklik olacaksa Türkiye’nin de söz sahibi olması gerektiği yönünde şekillenmiştir. 1958-60 yılları arasında ABD ve İngiltere, Türkiye ve Yunanistan arasında Kıbrıs’ın taksim edilmesi fikrini gündeme getirmiştir. Türkiye o dönemde İngiltere’nin Ada’da askeri ve siyasal varlığını Türklerin bir güvencesi olarak görmekteydi. Diğer yandan Rumların arasında İngiltere karşıtı haraketlerin artması İngiltere’nin Kıbrıs politikasında değişikliklere yol açtı. İngiltere, Türkiye’nin Ada politikasında söz sahibi olmasını desteklemeye başladı. 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nde Türkler ve Rumlar görünürde eşit statülerde devlet yönetiminde rol oynamışlardır. Yunan kökenli terör örgütlerinin Kıbrıs Türkleri’nin güvenliğini tehdit etmesi üzerine 1960-74 yılları arasında Türkiye’nin Kıbrıs politikası, Ada’daki soydaşlarımızı “garantör devlet sıfatı” ile korumak olarak belirlenmiştir.
1974 yılındaki Kıbrıs Barış Harekatı ile birlikte daha önce dile getirilen Kıbrıs’ın taksimi konusu fiilen gerçekleştirilmiş olur. Türkiye’nin Kıbrıs’a askeri müdahalesi sonrası Kıbrıs Rum toplumu ve Yunanistan, konuyu sürekli milletlerarası platformlara taşımışlardır. Zaman zaman başarılı olan bu Rum-Yunan taktiği karşısında Türkiye ve Kıbrıs Türk toplumu, bir yandan, iki taraflı iki toplumlu bir federasyon fikrini savunurken diğer yandan da uluslararası siyasi temayüllere veya Kıbrıslı Rumların çeşitli adımlarına göre yeni siyasi kararlar aldılar. Bu kapsamda Kıbrıs Özerk Türk Yönetimi, önce Kıbrıs Türk Federe Devleti ve arkasından da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne dönüştü. Son zamanlarda Kıbrıs Rum halkının Avrupa Birliği’yle birleşme yönünde almış olduğu kararlar konuya yepyeni bir boyut kazandıracak mahiyettedir.
Kıbrıs Rum Bölgesi’nin AB’ne üye olması, bir taraftan Yunanistan açısından Enosis’in gerçekleşmesi anlamına gelmekte iken; diğer taraftan Kıbrıs sorununun taraflarından birisinin birleşik Avrupa devletleri arasında yer alacaqı manasındadır. Böyle bir gelişmeye seyirci ve sessiz kalamayacağını açıklayan Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, bu durumun gerçekleşmesi halinde Kıbrıs Türk Bölgesi’nin de Türkiye ile birleşeceğini ve bütünleşeceğini ilan etmişlerdir.