Rum liderliği Cumhuriyeti yıkma girişimini AKRİTAS adlı bir plan uyarınca gerçekleştirdi.
21 Nisan 1966 tarihli PATRİS GAZETESİ‘nde yayınlanan bu plana göre Türk halkı ani bir saldırı ile yok edilecek ve ada Yunanistan’a bağlanacaktı.
Bu planın hazırlayıcıları arasında AKRİTAS kod adlı İçişleri Bakanı Yorgacis Cumhurbaşkanı Makarios Meclis Başkanı Klerides gibi isimler de bulunmaktaydı. 7 Şubat tarihli PATRİS gazetesi bu planda görev alan Rum liderlerini şöyle sıralamıştır:
Başkan : Polikarpos Yorgacis
Başkan Vekili : Çalışma Bakanı Thassos Papadopulos Kurmay : Milletvekili Nikos Koçiş
Kurmay Daireleri Md : Meclis Başkanı Glafkos Klerides .
Planın anahtarı şöyleydi:
“Makarios’un verdiği demeçler milli davanın alacağı yönü göstermiştir. Esas gaye değişmemiştir. (İlhak Enosis) Amaca ulaşmak için iç ve dış tahrikler izlenecektir.
– EOKA müdahalesinin son safhasında Kıbrıs davası dünya kamuoyuna ve diplomatik çevrelere “Kıbrıs Halkının self-determinasyon hakkına kavuşması” şeklinde sunulmuştu. Şimdi ilk hedefimiz uluslararası alanda Kıbrıs probleminin çözümlenmediği ve yeniden gözden geçirilmesi gerektiği kanaatini yaymak olmalıdır. Bu amaçla bulunmuş olan çözümün tatminkar olmadığı adil olmadığı iki toplumun bir arada yaşayabileceği belirtilmelidir.
– Kıbrıs liderliği yerinde bir davranışla anlaşmaları halk oyuna sunmamış ve elimizdeki bu durum koz olmuştur.
– Kıbrıs’ın şimdiye kadar Rumlar tarafından idare edildiğini Türklerin ise sadece olumsuz köstekleyici bir fren rolü oynadığını gösterdik.
– Gizliliğe uyulacaktır…”
Planın diğer bölümlerinde imhanın yeraltında çalışmalarını sürdüren EOKA aracılığı ile nasıl gerçekleştirileceği anlatılmaktadır.
Buna göre her bölgede ne kadar kuvvet bulundurulacağı silah miktarı bölge sorumluları saldırı planları ayrıntılı olarak şemalar üzerinde gösterilmiştir.
Nitekim saldırıların da aynen bu planda öngörüldüğü gibi gerçekleştirildiği daha sonra ortaya çıkmıştır.
Ne ki Türk Halkının mukavemeti planda öngörülen sonuçların bütünü ile gerçekleşmesini önlemiştir.
Planın tam metni şöyleydi:
ÇOK GİZLİ
KARARGAH
Başpiskopos Makarios’un verdiği son demeçler Milli davanın yakın bir gelecekte alacağı yönü gösterir. Geçmişte de belirttiğimiz gibi milli davalar bir günde halledilemez. Milli davaların çeşitli gelişim merhalelerinin tamamlanması için belli zaman tahditleri koymak da mümkün değildir. Davamız şimdiye kadar yer almış olan gelişmelerin bu süre içinde belirmiş şartların ve alınmış tedbirlerin ışığında bu tedbirlerin ayarlanması ve tatbiki de göz önüne alınarak incelenmeli ve alınacak tedbirler iç ve dıştaki politik duruma uygun olmalıdır. Bütün bu işlem gerçekten güçtür ve birçok safhadan geçirilmesi şarttır; çünkü sonucu etkileyecek olan çok ve çeşitli nedenler vardır. Herkesin alınan tedbirlerin esaslı bir inceleme sonucu alındığını ve gelecekte alınacak tedbirlerin temelini teşkil ettiğini bilmesi kafidir. Ayrıca şimdi düşünülen bu tedbirlerin ‘ ilk adım’ı ve ‘ self-determinasyon’ hakkımızı kayıtsız şartsız ve tam olarak tatbiki olan gayemizin ‘ yalnız bir safhasını’ teşkil ettiğini de bilmesi kifayet eder.
Esas gaye değişmeyip aynı kaldığına göre incelenmesi gereken bu gayenin gerçekleştirilmesi için izlenecek yol ve usuldür. Bunlar da zaruri olarak iç ve dış (uluslararası) taktikler diye ikiye ayrılmalıdır. Çünkü davamızın içte ve dıştaki takdimi ve yönetilmesi ayrıdır.
Dışta Kullanılacak Metod
EOKA mücadelesinin son safhasında Kıbrıs davası dünya kamu oyuna ve diplomatik çevrelere “Kıbrıs halkının self-determinasyon hakkına kavuşması: şeklinde sunulmuştu. Fakat hatırlanacağı gibi bu arada ‘Türk azınlığı sorunu’ bilinen şartlar altında ortaya atılmış ve toplumlararası çarpışmalardan sonra iki toplumun birleşik bir idare altında beraber yaşayamayacağı fikrini kabul ettirmek için büyük çaba harcanmıştı. Sonunda problem birçok uluslararası çevrelerin zannınca Londra ve Zürih anlaşmaları ile halledilmiş ve bu anlaşmalar mücadele eden taraflar arasındaki görüşmeler sonunda varılan çözüm olarak gösterilmişti.
a) Bu sebeple ilk hedefimiz uluslararası alanda Kıbrıs probleminin çözümlenmediği ve yeniden gözden geçirilmesi gerektiği kanısını yaratmak ve yaymak olmuştur.
b) Aşağıda belirtilen kanıların yaratılması ilk gaye olarak kabul edilmiştir:
i) Bulunmuş olan hal çaresi tatminkar ve adil değildir.
ii) Varılan anlaşma çatışmakta olan tarafların iradesi sonucu elde edilmemiştir.
iii) Anlaşmaların tadili arzusu Rumların imzalarını inkar etme niyetinden değil; onların varolması için elzem oluşundan doğmaktadır.
iv) İki toplumun bir arada yaşaması mümkündür ve
v) Yabancıların güvenmesi ve dayanması gereken kuvvetli unsur Türkler değil Rum ekseriyetidir.
c) Yukarıdaki gayeleri gerçekleştirmek çok güç ise de tatminkar sonuçlar alınmıştır. Birçok diplomatik temsilci anlaşmaların tatminkar ve adil olmadığına gerçek görüşmeler sonucu değil de gözdağı ve baskı ile imzalandığına ve birçok tehditler sonunda empoze edildiğine inandılar. Anlaşmalar sonucu varılan hal çaresinin halkın tasvibine sunulmamış olması elimizde önemli bir kozdur. Liderliğimiz de aklıselimle hareket ederek bir referandumdan kaçındı. (Aksi halde 1959′daki atmosfer içinde halk anlaşmaları mutlaka tasvip ederdi). Genel olarak dışarıya Kıbrıs’ın şimdiye kadar Rumlar tarafından idare edildiğini Türklerin ise sadece olumsuz köstekleyici bir fren rolü oynadığını gösterdik.
d) Birinci safhadaki faaliyetlerimizi ve gayelerimizi böylece tamamladıktan sonra ikinci safhayı uluslararası bir seviyede gerçekleştirmemiz gerekiyor. Bu ikinci safhadaki gayemiz aşağıdaki hususları belirtmek ve kabul ettirmektir:
i) Rumların gayesi Türkleri ezmek değil idari mekanizmanın aykırı ve makul olmayan kısımlarını ortadan kaldırmaktır.
ii) Bunların hemen ortadan kaldırılması gerekir çünkü ‘yarın’ çok geç olabilir. (yayınlanmamıştır)
iii) Bu gözden geçirme sorunu Kıbrıslıların bir iç sorunudur ve bunun için kimseye dıştan herhangi bir müdahale -güç kullanılsın veya kullanılmasın- hakkını vermez; ve
iv) Öngörülen değişiklikler makuldür adildir ve azınlığın makul addedilen haklarını da korur.
e) Genel olarak denilebilir ki bugünün uluslararası düşünüşü her türlü baskının -bilhassa azınlıklara yapılan baskının karşısındadır. Şimdiye kadar Türkler dünya kamu oyunu Adanın Yunanistan’a ilhak edilmesinin kendilerini köle durumuna sokacağına inandırmakta başarı gösterdiler. Bu şartlar altında mücadelemizi “Enosis” değil de “selfdeterminasyon” temeline dayayarak dünya kamu oyunu etkileyebiliriz.
Self-determinasyon hakkımızı tamamen ve engellenmeden kullanabilmemiz için de anlaşmalardan (Garanti ve İttifak anlaşması vs) ve anayasanın halk iradesinin kayıtsız bir şekilde ifadesini engelleyen ve dış müdahale tehlikesi arz eden hükümlerinden kurtulmamız gerekiyor. Bu sebeple ilk hedefimiz Kıbrıslı Rumlarca kabul edilmemiş diye belirtilmesinde karar kıldığımız Garanti Anlaşmasının elimine edilmesidir.
Garanti anlaşması ortadan kalktıktan sonra önümüzde bizi bir plebisitle kendi geleceğimizi seçmekten alıkoyabilecek hiçbir hukuki ve manevi engel kalmayacaktır.
Yukarıdaki izahattan anlaşılacağı üzere planımızın başarısını temin etmek için kademeli bir “çaba ve gelişme” yolu seçilmesi gerekiyor. Bu çabalar ve gelişmeler gerçekleşmezse gelecekteki davranışlarımız kanun bakımından haksız politik yönden ise başarısı imkansız bir hale girer. Ayrıca Kıbrıs’ı ve halkın (Rumları) büyük tehlikelerle karşı karşıya bırakmış oluruz.
aranan klimeler: akritas planı kimler arasında oldu