Milli robot İbn-i Sina

Prof. Dr. Remzi Sağlam ve ekibi tarafından böbrek taşlarını lazer tekniğiyle toz haline getiren milli robot ‘İbn-i Sina’, 12 bin uzmanın bir araya geleceği Avrupa toplantısında görücüye çıkacak.

 

TÜRK bilim adamı Medicana International Ankara Doktoru Remzi Sağlam ve ekibi tarafından icat edilen, böbrekteki taşları açık cerrahiye gerek kalmadan kuma dönüştüren milli robot İbn-i Sina (Avicenna), 12 bin uzmanın katılacağı Avrupa toplantısında görücüye çıkacak. Sağlam, Türk robot u İbn-i Sina ile çok sayıda ameliyat yaptıklarını, yurt içinden birçok bilim adamının ameliyatlarına katıldığını belirterek, yurt dışından alanda isim yapmış hekimlerin uygulamayı görmek için Türkiye’ye geldiğini söyledi.

 

GELECEK BUDUR

 

Robot u kullanmak için “ABD’den Norveç’e, İngiltere’den Romanya ve İran’a kadar çok sayıda bilim adamının, Türk robotu ile yapılacak ameliyata girmek için beklediğini” belirten Sağlam, geçen günlerde dünyanın önde gelen hekimleri arasında gösterilen Fransız Prof. Olivier Traxer’ın da Türkiye’ye geldiğini bildirdi. Sağlam, Fransız hekimin, İbn-i Sina robot u ile gerçekleştirilen ameliyata katıldığını ve operasyon sonrasında “İşte gelecek bu” yorumunda bulunduğunu anlattı. Fransız bilim adamının, Türk ekibi Paris Üniversitesi’ne davet ettiğini anlatan Sağlam, robotun Tenon Hastanesi’ne kurulması için  ön görüşme yapıldığını dile getirerek, “Türk  robotu, Fransız hastanesinde olacak” dedi.

 

milliyet

Uçan otomobil geliştirildi

Slovak mühendis trafik sıkışıklığı için yeni çözüm geliştirdi. Uçan otomobil, hem asfalt üzerinde, hem havada seyahat edebilmeye olanak sağlıyor.

Uçan otomobil i ile eylül ayında halihazırda bir test uçuşu gerçekleştiren Stefan Klein, hibrit taşıtına izin çıkmasını bekliyor. Klein üniversite yıllarından beri geleceğin taşıtını geliştirmeyi hayal ettiğini belirtiyor.

Stefan Klein uçan otomobil i için Jules Verne ve Antoine de Saint Exupery’den esinlenmiş. “Uçmak kanımda var” diyen Klein, babasının ve büyük babasının çok hafif uçak kullandığını, pilot lisansını ise ehliyetten önce aldığını kaydediyor.

BMW, Volkswagen ve Audi için “konsept araçlar” geliştiren Stefan Klein, başkent Bratislava’daki Güzel Sanatlar ve Tasarım Yüksekokulu’nda ders veriyor.

Klein‘in mavi-beyaz “aeromobil i” altı metre uzunluğunda, iki yolcu kapasiteli, tüm benzin istasyonlarında deposu doldurulabilecek ve bir park yeri veya garaj a park edilebilecek şekilde tasarlanmış. Hava alanına ulaştığınızda tek yapmanız gereken, taşıtın kanatlarını açmak. Taşıt böylece saniyeler içinde uçuşa hazır hale geliyor.

Amerikan havacılık dergisi Flying, Klein’ın aeromobil ini “bugüne kadar tasarlanan en güzel ve en iyi hava-otomobili” olarak değerlendirdi.

Klein‘ın uçan otomobili havada saatte 200 kilometre hıza ulaşabiliyor, depo bir kez doldurulduğunda 700 kilometre mesafe kat edebiliyor. Ancak saatte 15 litre yakıt tüketimiyle taşıtın yakıt sarfiyatı oldukça yüksek.

stefan-klein

kaynak: dw.de/gündem/s-10201

Güneş enrjisi ile elektrikten tasarruf

Türkiye tüm imkanlara sahip elektrik üretme için.İnsanların bilinçlendirilmesi gerekiyor .Elektriği kendi üretmesi için çaba sarfetmesi için evler iş yerleri gerekli tüm binalar hem ısı için hemde elektrik üretecek şekilde yapılması gerek.Türkiye gerek rüzgar gerekse güneş ve barajlarda ve diğer alternatif tüm kaynakları barındıran bir ülke .
Düzce Üniversitesi (DÜ) Mühendislik Fakültesinin oluşturduğu fotovoltaik panel sistemi, güneş enerjisinden ürettiği elektrikle bir evin 3 günlük ihtiyacını karşılayabiliyor.
DÜ Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Öztürk, fotovoltaik panellerin bir evin elektrik ihtiyacını karşılayacak boyutta ve güçte kurulduğunu söyledi.
Sistemin ortalama 3 kilovat gücünde olduğunu belirten Öztürk, “Şebekeye hiç ihtiyaç olmadan kendisi elektrik üretecek, 3 gün boyunca hiç güneş görmediği zamanda bile bir evi elektriksiz bırakmayacak şekilde tasarlanmıştır” diye konuştu.
güneş enerjisi panelleri
Öztürk, sistemin iki şekilde çalışabildiğini, 30 derece açıyla sabit panellere monte edilebildiğini ve hareketli sistemle güneşi izleyebildiğini anlattı.
Kurdukları sistemin sadece bir evin elektrik ihtiyacını karşılamak üzere tasarlanmış olarak düşünülmemesi gerektiğine işaret eden Öztürk, “Ani enerjiye ihtiyaç olabilir. Bir savaş ya da afet olabilir ve bir çadır hastanesi kurmamız gerekebilir.
Elektrik enerjisine ihtiyaç olabilir. Bu durumda kurduğumuz sistem yardımımıza koşacaktır. Hızlı ve güvenilir şekilde ihtiyacımızı karşılayacaktır” ifadesini kullandı.
öztürk

ÇATISI GÜNEYE BAKAN SİSTEMİ KURMALI

Sistemi kuruluş aşamasında şebekeden bağımsız düşündüklerini, bir evin elektrik ihtiyacını karşılayacak şekilde tasarladıklarına dikkati çeken Öztürk, şöyle konuştu: “Güneşte enerji var, bedava.
Sadece sistemin ilk kurulum maliyeti var. Bunun için devlet desteği şart. Enerji verimliliğine ciddi manada katkı sağlayacağını düşünüyorum. Örnek verecek olursak, Almanya, Türkiye’nin yarısı kadar ve Türkiye’den çok az güneş aldığı halde ülkenin enerji üretiminin hemen hemen yarısı kadar enerjiyi güneş enerjisinden karşılıyor. Mantıklı yatırım olmasa bunu yapmazdı. Herkesin olmasa bile, çatısı güneye bakan kişilerin bu sistemi kurması lazım. Bunlar damlalar gibi birikerek Türkiye’ye çok katkı sağlayacaktır. ‘Fotovoltaik sistem’ demek, güneş enerjisi yardımıyla yarı iletken malzeme kullanılarak fotonların elektrik enerjisine dönüştürülmesi olayıdır. Güneş enerjisinin elektrik enerjisine dönüştürülmesine denir. Bunu değerlendirmeliyiz.”
k.haber 10

Bilim i şoke eden yaratık

Bilim adamları çok çarpıcı araştırmaya imza attı. Ozobranchus jantseanus ismini taşıyan asalak türünü yakından inceleyen bilim ekibi 24 saat boyunca sıvı nitrojen içinde hayatta kalabildiğini gözlemledi.

  Peki bu ne demek?

Söz konusu asalağın – 196 derecede saatlerce yaşamını sürdürebilmesi demek.

 

 

Pek çok canlının bir saat dahi hayatta kalamayacağı bu sıcaklıkta güçlü bir dirence sahip olan Ozobranchus jantseanus dünyanın en soğuk bölgesinde ölçülen eksi 90 derece sıcaklıkta  bir aydan 32 aya kadar hayatta kalabiliyor.

 

Bir çivi kadar dayanıklı yapıda olan asalaklarla ilgili araştırmalarını sürdüren bilim adamları henüz bu yaratıkların neden bu denli dayanıklı olduğunu çözebilmiş değil.

Ozobranchus-jantseanus

Denize dökülen petrolu temizleyen nanosüngerler

Deniz kazalarında, petrol taşıyan gemilerin döktüğü yakıt kolayına temizlenemiyor ,bunun sonuncunda birçok canlının ölümüne sebep olmakta .
Bilim adamları bu konu üzerinde uzun zamandır çalışmakta .
Bilim insanları tarafından geliştirilen kükürt ve demir içeren karbon nanotüp sünger sayesinde denizleri kirleten, petrol, gübre, pestisitler veya ilaçlar gibi kirleticiler daha etkili şekilde temizlenebilecek. Manyetik özellikler gösteren bu nanosüngerler sayesinde kirleticileri çevreden uzaklaştırılması daha kolay olacak.

Daha önce de 2012 Nisan ayında karbona bor ilave edilerek tekrardan kullanılabilir ve petrol emen nanosüngerler geliştirilmişti. Daha önce yine Roma Üniversitesi’nde yapılan araştırmada demir ve kükürt yerine bor kullanılmıştı.

Fizik Enstitüsü’nden göre araştırmacılar karbon nanotüp (CNT) prosesine kükürt ekleyerek süngerlerin ortalama boyunu 2 cm’ e çektiler. Böylece nano süngerler porozite kazandılar. Porozitenin üç amacı var; batmazlık sağlamak, tekrardan kullanılabilir süngerler yapmak, demir ilavesiyle boşluk yaratmak. Demir ilave edilerek, ferosen formu yaratılarak yapının kontrolü kolaylaştı. Böylece mıknatıslarla kaplama sağlanabilir.

“Normalde karbon nanotüplerle petrolü okyanustan kaldırmak oldukça ince iş. Bu maddeleri okyanusa saldıktan sonra tekrar kaldırmak zor. Eninde okyanusa karışabilirler. Fakat bu çalışmayla biz nanotüpleri milimetre ve santimetre boyutunda sentezledik. Gözenekli yapıları sayesinde suda yüzebiliyorlar ve petrolü emdiklerinde kolayca kaldırılabiliyorlar. Böylece sızan petrole kolayca sıkılarak, sonradan yeniden kullanılabilir bu moleküller,” diyor Roma Üniversitesi’nden araştırmanın baş yazarı Luca Camilli.

Araştırmacılar nanosüngerlerin toksik organik çözücü diklorobenzeni sudan daha etkili bir şekilde kaldırdığını gösterdi. Önceki metotlara göre bu yöntemde 3,5 kat daha fazla madde emebiliyor. Bu süngerler bitkisel kütlelerinin 150 katına kadar emebiliyor ve motor yağını önceki metotlara göre kolayca emebilir.

Süngerler gözenekli yapıları sayesinde petrol ve solventler bu boşluklara kolaylıkla doluyor. Ekip şimdi bu nano süngerlerin ticari boyutta sentezi için yöntem geliştiriyor. Umarız bu yöntem işe yarar ve okyanuslardaki atıklar bir an evvel temizlenir.

Araştırma Nanotechnology. Dergisinde basıldı.
Bilim insanları tarafından geliştirilen kükürt ve demir içeren karbon nanotüp sünger sayesinde denizleri kirleten, petrol, gübre, pestisitler veya ilaçlar gibi kirleticiler daha etkili şekilde temizlenebilecek. Manyetik özellikler gösteren bu nanosüngerler sayesinde kirleticileri çevreden uzaklaştırılması daha kolay olacak.

Daha önce de 2012 Nisan ayında karbona bor ilave edilerek tekrardan kullanılabilir ve petrol emen nanosüngerler geliştirilmişti. Daha önce yine Roma Üniversitesi’nde yapılan araştırmada demir ve kükürt yerine bor kullanılmıştı.

Fizik Enstitüsü’nden göre araştırmacılar karbon nanotüp (CNT) prosesine kükürt ekleyerek süngerlerin ortalama boyunu 2 cm’ e çektiler. Böylece nano süngerler porozite kazandılar. Porozitenin üç amacı var; batmazlık sağlamak, tekrardan kullanılabilir süngerler yapmak, demir ilavesiyle boşluk yaratmak. Demir ilave edilerek, ferosen formu yaratılarak yapının kontrolü kolaylaştı. Böylece mıknatıslarla kaplama sağlanabilir.

“Normalde karbon nanotüplerle petrolü okyanustan kaldırmak oldukça ince iş. Bu maddeleri okyanusa saldıktan sonra tekrar kaldırmak zor. Eninde okyanusa karışabilirler. Fakat bu çalışmayla biz nanotüpleri milimetre ve santimetre boyutunda sentezledik. Gözenekli yapıları sayesinde suda yüzebiliyorlar ve petrolü emdiklerinde kolayca kaldırılabiliyorlar. Böylece sızan petrole kolayca sıkılarak, sonradan yeniden kullanılabilir bu moleküller,” diyor Roma Üniversitesi’nden araştırmanın baş yazarı Luca Camilli.

Araştırmacılar nanosüngerlerin toksik organik çözücü diklorobenzeni sudan daha etkili bir şekilde kaldırdığını gösterdi. Önceki metotlara göre bu yöntemde 3,5 kat daha fazla madde emebiliyor. Bu süngerler bitkisel kütlelerinin 150 katına kadar emebiliyor ve motor yağını önceki metotlara göre kolayca emebilir.

Süngerler gözenekli yapıları sayesinde petrol ve solventler bu boşluklara kolaylıkla doluyor. Ekip şimdi bu nano süngerlerin ticari boyutta sentezi için yöntem geliştiriyor. Umarız bu yöntem işe yarar ve okyanuslardaki atıklar bir an evvel temizlenir.

Araştırma Nanotechnology. Dergisinde basıldı.
Bilim insanları tarafından geliştirilen kükürt ve demir içeren karbon nanotüp sünger sayesinde denizleri kirleten, petrol, gübre, pestisitler veya ilaçlar gibi kirleticiler daha etkili şekilde temizlenebilecek. Manyetik özellikler gösteren bu nanosüngerler sayesinde kirleticileri çevreden uzaklaştırılması daha kolay olacak.

Daha önce de 2012 Nisan ayında karbona bor ilave edilerek tekrardan kullanılabilir ve petrol emen nanosüngerler geliştirilmişti. Daha önce yine Roma Üniversitesi’nde yapılan araştırmada demir ve kükürt yerine bor kullanılmıştı.
petrol-sızıntısı-önleme-300x223
Fizik Enstitüsü’nden göre araştırmacılar karbon nanotüp (CNT) prosesine kükürt ekleyerek süngerlerin ortalama boyunu 2 cm’ e çektiler. Böylece nano süngerler porozite kazandılar. Porozitenin üç amacı var; batmazlık sağlamak, tekrardan kullanılabilir süngerler yapmak, demir ilavesiyle boşluk yaratmak. Demir ilave edilerek, ferosen formu yaratılarak yapının kontrolü kolaylaştı. Böylece mıknatıslarla kaplama sağlanabilir.

“Normalde karbon nanotüplerle petrolü okyanustan kaldırmak oldukça ince iş. Bu maddeleri okyanusa saldıktan sonra tekrar kaldırmak zor. Eninde okyanusa karışabilirler. Fakat bu çalışmayla biz nanotüpleri milimetre ve santimetre boyutunda sentezledik. Gözenekli yapıları sayesinde suda yüzebiliyorlar ve petrolü emdiklerinde kolayca kaldırılabiliyorlar. Böylece sızan petrole kolayca sıkılarak, sonradan yeniden kullanılabilir bu moleküller,” diyor Roma Üniversitesi’nden araştırmanın baş yazarı Luca Camilli.

Araştırmacılar nanosüngerlerin toksik organik çözücü diklorobenzeni sudan daha etkili bir şekilde kaldırdığını gösterdi. Önceki metotlara göre bu yöntemde 3,5 kat daha fazla madde emebiliyor. Bu süngerler bitkisel kütlelerinin 150 katına kadar emebiliyor ve motor yağını önceki metotlara göre kolayca emebilir.

Süngerler gözenekli yapıları sayesinde petrol ve solventler bu boşluklara kolaylıkla doluyor. Ekip şimdi bu nano süngerlerin ticari boyutta sentezi için yöntem geliştiriyor. Umarız bu yöntem işe yarar ve okyanuslardaki atıklar bir an evvel temizlenir.

Araştırma Nanotechnology. Dergisinde basıldı.
Kaynak: Fizik Enstitüsü

Çöl bitkilerinden biyoyakıt üretimi

Dönüşümlü yakıt elde etmek tüm devletler için petrol krizini sona erdirecek gibi.Belkide uçuşa geçen petrol fiyatları bu şekilde ucuzlar.
Yenilik, hava ulaşım araçlarında kullanılacak biyoyakıt üretimini daha verimli hale getirecek.

Pilot proje, pek çok kurak bölgeyi de ilgilendiren, deniz suyu ile yetişen çöl bitkileri üzerinde deneme yapacak.

Boeing ve Birleşik Arap Emirliklerindeki araştırma ortakları, deniz suyundan beslenen çöl bitkilerinden bilinen tüm ham maddelerden daha verimli biyoyakıt üretilebildiğini ortaya koyarak, sürdürülebilir uçak biyoyakıtı geliştirme konusunda önemli bir atılım yaptı.

Abu Dabi’deki Masdar Bilim ve Teknoloji Enstitüsü’ne bağlı Sürdürülebilir Biyoenerji Araştırma Konsorsiyumu (SBRC), Birleşik Arap Emirlikleri gibi kurak ülkelerde, biyoyakıt bitkilerinin üretimine destek verebilmek için bu projedeki bulguları test edecek.

SBRC Direktörü Dr. Alejandro Rios, “Halofit [tuzlu toprak bitkisi] adı verilen bu bitkiler, jet ve diğer taşıtlarda kullanılabilecek yenilenebilir yakıt kaynağı olarak beklentilerimizin üstünde bir umut vaat ediyor. Birleşik Arap Emirlikleri, dünyanın başka bölgelerinde de uygulanabilme potansiyeli taşıyan, çöl alanlarını ve deniz suyunu inceleme ve sürdürülebilir biyoyakıt hammaddelerini araştırma konusunda lider konumundadır.” dedi.

Boeing, Etihad Havayolları ve Honeywell UOP tarafından finanse edilen SRBC, kendini, tüm kullanım süresi boyunca fosil yakıtlarına kıyasla yüzde 50 ile 80 arasında daha az karbon salınımı yapan sürdürülebilir uçak biyoyakıtının geliştirilmesine ve ticarileştirilmesine adamıştır. Etihad Havayolları Başkanı ve CEO’su James Hogan, “Etihad Havayolları, deniz suyuna dayanıklı bu bitkiler üzerinde yapılan araştırma sonuçlarından oldukça memnundur. Bu, çevremize uygun, yenilenebilir bir bitki kaynağından, gerçek anlamda sürdürülebilir bir uçak yakıtı geliştirme konusunda gerçek bir ilerlemedir” açıklamasında bulundu.

Halofit tohumları biyoyakıt üretimine uygun yağ içermektedir. SBRC araştırması, tüm bu ağaçsı bitkilerin pek çok hammaddeden daha verimli bir şekilde biyoyakıta dönüştürülebildiğini ortaya çıkardı.

Gelecek sene, SBRC bilim adamları Abu Dabi’nin tuzlu topraklarına iki ayrı halofit ekimi yaparak bir ekosistem denemesi yapacak.

Balık veya karides çiftliğinden çıkan atık deniz suyu tarafından beslenecek halofitler, büyürken suyu da temizleyecek. Bu su, okyanusa dökülmeden önce mangrov tarlasına akıtılacak. Her iki bitki de SBRC araştırması bulguları kullanılarak uçak biyoyakıtına dönüştürülebilecek. Dr. Rios’a göre “Dünyadaki suyun yüzde 97’sinin okyanuslarla, karanın ise yüzde 20’sinin çöllerden oluştuğu göz önünde bulundurulursa bu projenin küresel bir etkisi olacak.”

Boeing Ortadoğu Başkanı Jeffrey Johnson, “Boeing, uçak karbon emisyonlarının azaltılmasına çare bulmak konusunda kararlıdır ve sürdürülebilir uçak biyoyakıtı bu stratejimizin en önemli bileşenidir. Masdar Enstitüsü’nün biyoyakıt araştırması çok büyük bir potansiyel göstermektedir ve biz Abu Dabi’nin bu önemli alandaki liderliğini ve yenilikçiliğini alkışlıyoruz” dedi.

Başarısı Dünya Geleceğin Enerjisi Zirvesi’nde (World Future Energy Summit) duyurulan SBRC araştırması, Abu Dabi’deki sürdürülebilir uçak biyoyakıtı endüstrisine ivme kazandırmayı sürdürmektedir.
ileriki zamanda yapılan çalışmalar gelecek için çok önemli,Yenilik, hava ulaşım araçlarında kullanılacak biyoyakıt üretimini daha verimli hale getirecek.

Pilot proje, pek çok kurak bölgeyi de ilgilendiren, deniz suyu ile yetişen çöl bitkileri üzerinde deneme yapacak.

Boeing ve Birleşik Arap Emirliklerindeki araştırma ortakları, deniz suyundan beslenen çöl bitkilerinden bilinen tüm hammaddelerden daha verimli biyoyakıt üretilebildiğini ortaya koyarak, sürdürülebilir uçak biyoyakıtı geliştirme konusunda önemli bir atılım yaptı.

Abu Dabi’deki Masdar Bilim ve Teknoloji Enstitüsü’ne bağlı Sürdürülebilir Biyoenerji Araştırma Konsorsiyumu (SBRC), Birleşik Arap Emirlikleri gibi kurak ülkelerde, biyoyakıt bitkilerinin üretimine destek verebilmek için bu projedeki bulguları test edecek.

SBRC Direktörü Dr. Alejandro Rios, “Halofit [tuzlu toprak bitkisi] adı verilen bu bitkiler, jet ve diğer taşıtlarda kullanılabilecek yenilenebilir yakıt kaynağı olarak beklentilerimizin üstünde bir umut vaat ediyor. Birleşik Arap Emirlikleri, dünyanın başka bölgelerinde de uygulanabilme potansiyeli taşıyan, çöl alanlarını ve deniz suyunu inceleme ve sürdürülebilir biyoyakıt hammaddelerini araştırma konusunda lider konumundadır.” dedi.

Boeing, Etihad Havayolları ve Honeywell UOP tarafından finanse edilen SRBC, kendini, tüm kullanım süresi boyunca fosil yakıtlarına kıyasla yüzde 50 ile 80 arasında daha az karbon salınımı yapan sürdürülebilir uçak biyoyakıtının geliştirilmesine ve ticarileştirilmesine adamıştır. Etihad Havayolları Başkanı ve CEO’su James Hogan, “Etihad Havayolları, deniz suyuna dayanıklı bu bitkiler üzerinde yapılan araştırma sonuçlarından oldukça memnundur. Bu, çevremize uygun, yenilenebilir bir bitki kaynağından, gerçek anlamda sürdürülebilir bir uçak yakıtı geliştirme konusunda gerçek bir ilerlemedir” açıklamasında bulundu.

Halofit tohumları biyoyakıt üretimine uygun yağ içermektedir. SBRC araştırması, tüm bu ağaçsı bitkilerin pek çok hammaddeden daha verimli bir şekilde biyoyakıta dönüştürülebildiğini ortaya çıkardı.

Gelecek sene, SBRC bilim adamları Abu Dabi’nin tuzlu topraklarına iki ayrı halofit ekimi yaparak bir ekosistem denemesi yapacak.

Balık veya karides çiftliğinden çıkan atık deniz suyu tarafından beslenecek halofitler, büyürken suyu da temizleyecek. Bu su, okyanusa dökülmeden önce mangrov tarlasına akıtılacak. Her iki bitki de SBRC araştırması bulguları kullanılarak uçak biyoyakıtına dönüştürülebilecek. Dr. Rios’a göre “Dünyadaki suyun yüzde 97’sinin okyanuslarla, karanın ise yüzde 20’sinin çöllerden oluştuğu göz önünde bulundurulursa bu projenin küresel bir etkisi olacak.”

Boeing Ortadoğu Başkanı Jeffrey Johnson, “Boeing, uçak karbon emisyonlarının azaltılmasına çare bulmak konusunda kararlıdır ve sürdürülebilir uçak biyoyakıtı bu stratejimizin en önemli bileşenidir. Masdar Enstitüsü’nün biyoyakıt araştırması çok büyük bir potansiyel göstermektedir ve biz Abu Dabi’nin bu önemli alandaki liderliğini ve yenilikçiliğini alkışlıyoruz” dedi.

Başarısı Dünya Geleceğin Enerjisi Zirvesi’nde (World Future Energy Summit) duyurulan SBRC araştırması, Abu Dabi’deki sürdürülebilir uçak biyoyakıtı endüstrisine ivme kazandırmayı sürdürmektedir.

Etihad Havayolları, 18 Ocak tarihinde BAE’de rafine edilen biyoyakıt ile kısmen güçlendirilmiş Boeing 777-300ER (uzatılmış menzil) ile bir gösteri uçuşu gerçekleştirdi.

19 Ocak’ta, Boeing, Masdar Enstitüsü ve diğer ortaklar, biyoyakıt araştırması, hammadde üretimi ve arıtma kapasitesinde gelişim sağlamak amacıyla BIOjet Abu Dabi: Sürdürülebilirliğe Giden Uçuş Rotası adı verilen bir girişim başlattı.

NASA’dan ileri teknoloji uydu

Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi, uzaya ileri teknoloji ürünü yeni uydu fırlattı.

Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi’den (NASA) yapılan açıklamada, Cape Canaveral Üssü‘nden fırlatılan uydunun üçüncü nesil “İzleme ve Veri Toplama Uydusu” olduğu belirtildi.

TDRS-12 uydusunun 350 milyon dolara mal olduğu belirtildi.

İzleme ve veri toplama uyduları, özellikle Uluslararası Uzay İstasyonu ve Hubble Uzay Teleskobu‘nu desteklemek için kullanılıyor.

NASA, ilk izleme, veri toplama uydusunu 1983’te uzaya göndermişti.

 

cnnturk

Cüce gezegende su bulundu

Bilim adamları, 30 yıldan beri büyük miktarda su bulunduğu düşünülen Ceres‘ten, uzaya yayılan buhar bulutları tesbit etti.

Güneş Sistemi’ndeki Asteroit Kuşağı’nda yer alan Ceres adlı cüce gezegeninde su bulunduğu kesinlik kazandı.

Ceres‘teki iki bölgeden uzaya buhar bulutu çıkışı olduğunu saptayan bilim adamları, gayzer adı verilen buzdan oluşmuş yanardağ benzeri yapılardan püskürdüğü sanılan bulutların, gezegende su olduğunun ilk kesin kanıtı olduğunu vurguladı.

Avrupa Uzay Ajansı‘ndan Michael Küppers başkanlığındaki bilim ekibince yapılan araştırma, Nature dergisinde yayımlandı. Dergide yayımlanan araştırmada gezegende 30 yıldan beri büyük miktarda su bulunduğunun sanıldığı bildirildi.

Küppers, ESA’ya ait Herschel Uzay Gözlemevi yardımıyla yapılan keşfe ilişkin yaptığı açıklamada, ” Ceres ve genelde de Asteroit Kuşağı’nda su bulunduğuna ilişkin yapılan ilk saptamadır” dedi.

Yapılan tanıma bağlı olarak, Güneş Sistemi‘nde yer alan cüce gezegen, Asteroit Kuşağı’nın en büyük asteroiti olan Ceres, adını Roma mitolojisinde ziraat tanrıçası Serez’den alıyor.

İlk kez İtalyan rahip ve astronom Giuseppe Piazzi tarafından 1801’de keşfedilen 950 kilometre çapındaki Ceres, güneşe 2,8 gök birimi uzaklıkta bulunuyor. Gök birimi terimi, dünya ile güneş arasındaki ortalama uzaklık olan 150 milyon kilometrelik bir mesafeyi ifade ediyor.

Ceres‘de su çözünümü olan hidroksit formunda su bulunduğuna ilişkin 1991’de bir araştırma yayımlanmış ancak bu bulgu daha sonra yapılan araştırmalarda doğrulanamamıştı. Küppers ve arkadaşlarının keşfi sözkonusu bilimsel araştırmayı doğrulamış oldu.

Evreni karanlık madde lifleri ilk kez görüntülendi

Evrenin gözlenebilir kısmının temelini oluşturduğu düşünülen karanlık madde lifleri (UC, Santa Cruz)  ilk kez görüntüledi.

Kozmik bir ağ içindeki galaksileri birbirine bağladığı varsayılan lif ağının görüntülenmesi, evrenin uzak bir köşesindeki bir kuasarın, dağınık haldeki gazlardan oluşan bir nebulayı aydınlatması sonucu mümkün oldu.

ABD’deki California Üniversitesi, Santa Cruz (UC, Santa Cruz) ve Almanya’daki Max Planck Astronomy Enstitüsünden araştırmacılardan oluşan bilim ekibince yapılan çalışma Nature dergisinde yayımlandı. UC Santa Cruz’dan doktora sonrası öğrencisi Sebastiano Cantalupo başkanlığındaki bilim ekibi tarafından yayımlanan araştırmada, galaksileri sarıp sarmalayan ve büyük bir kısmı karanlık maddeden oluşan kozmik ağın görüntülerinin elde edildiği belirtildi.

Evrenin uzak köşelerinde çok büyük bir enerjiyle parlayan galaktik çekirdekler olarak tanımlanan kuasarların doğal bir “kozmik fener” görevi görmesinden yararlanan araştırmacılar, Dünya’ya 10 milyar ışık yılı uzaktaki kuasarın, soğuk gaz bulutundan oluşan nebulayı doğru açıdan aydınlatması sayesinde keşfi yapabildi.

ABD’nin Hawaii eyaletindeki W.M. Keck Gözlemevi‘ndeki 10 metrelik Keck Teleskopu 1’i kullanan araştırmacılar kuasarın yaydığı ışıktan yararlanarak, galaksiler arası uzayda, 2 milyon ışık yılında kat edilebilecek bir alana yayılmış haldeki, son derece geniş ve parlak gaz nebulasını gözlemlemeyi başardı.

Evrendeki yapı oluşumunun standart kozmolojik modeline göre galaksiler, yüzde 84’ü gözle görülmeyen karanlık maddeden oluşan kozmik ağ maddesi içinde gömülü bulunuyor. Sözkonusu kozmik ağın varlığı, evrendeki yapı evrimine ilişkin bilgisayar simülasyonları sonucu anlaşılmıştı. Ancak şimdiye kadar bu ağı oluşturan karanlık madde lifleri hiçbir şekilde gözle görülmemişti.

Araştırmanın yazı heyetinde yer alan UC, Santa Cruz Astronomi ve Astrofizik Profesörü J. Xavier Prochaska, yaptıkları keşfe ilişkin yaptığı açıklamada, ” kuasar, dağınık haldeki gazları, daha önce gördüğümüzün çok ötesine varan geniş bir ölçekte, galaksiler arasında yayılmış durumdaki gazların ilk resmini verecek şekilde aydınlatıyor. evrenin bir uçtan bir uca uzanan yapısının iç yüzüne ilişkin olağanüstü bir kavrayış getiriyor” dedi.

Tekerlekli Sandalyede Son Teknoloji

WASHINGTON, DC — Tekerlekli sandalyeye bağımlı yaşayanlar için en büyük sorun bu araçlara komut vermek. Ama teknoloji bu konuda büyük bir yenilik sunuyor. Amerika’daki Georgia Teknoloji Enstitüsü araştırmacıları, elleri ve ayakları tutmayanların tekerlekli sandalyeyi dilleriyle kullanmalarını sağlayan bir aygıt geliştirmişler.

Geliştirilen yeni aygıtın kullanımı çok kolay.

Hastanın diline küçük bir mıknatıs bağlanıyor. Dilin her hareketi, hastanın başındaki kulaklığa sinyal gönderiyor. Kulaklıktaki sensörler sinyalleri akıllı telefona aktarıyor. Bu sinyaller akıllı telefondaki bir uygulama sayesinde komuta dönüşerek tekerlekli sandalyeyi harekete geçiriyor.

Georgia Teknoloji Enstitüsü’nde elektrik mühendisi olan Doç Dr Maysam Ghovanloo dil aygıtının yaratıcısı. Ghovanloo, hasta dilini hafifçe oynattığında tekerlekli sandalyenin harekete geçtiğini söylüyor: “Dil beyne duyusal sinyaller göndermenin yanında çok daha iyi bir motor beceriye sahip.”

Ghovanloo’ya göre, felçli hastalar için dil aygıtı sesli komut aygıtlarından daha kullanışlı. Beyinden gelen elektrik sinyallerini komuta dönüştürebilen sistemlerse hala gelişim aşamasında ve kullanımları yoğun konsantrasyon gerektiriyor. Ghovanloo, hastaların dil aygıtını kullanmayı birkaç saat içinde öğrendiğini söylüyor ve yeni hedeflerinin bu aygıtı başka alanlarda kullanmak olduğunu söylüyor: “Geliştirdiğimiz teknoloji sayesinde, tekerlekli sandalyenin yanında, bilgisayar, televizyon, klima, yani aklınıza gelen her türlü cihaz bu şekilde komuta edilebilir. “

Georgia Teknoloji ekibi manyetik sensörleri diş teline yerleştirerek kulaklıklardan da kurtulmayı hedefliyor.

Ghovaloo dil aygıtının birkaç yıl içinde piyasaya sürüleceğini söylüyor.