Önemli Bir Keşif Daha

Bilim adamlarından önemli bir keşif daha,gök bilimciler NASA’nın Hubble Teleskobu’nu kullanarak Güneş Sistemi yakınlarında bulutlara sahip iki dış gezegen keşfetmiş bulunmaktalar.Yüksek irtifaya sahip bulut katmanı bulunan gezegenlerden birinin adı,sıcak bir Neptün ve diğerinin süper-Dünya olduğu rapor edildi.

Bulutlara sahip dış gezegenler üzerindeki çalışmalarını hızlandıran bilim adamları, iki yeni keşifle önemli bir adım daha attılar. Nature dergisinde yayımlanan yeni araştırmada, Samanyolu Galaksisi’nde en çok rastlanan iki gezegen türünde bulutların sanıldığından daha yaygın olduğunu gösteren bulgular elde edildiği belirtildi.

GJ 436b ve GJ 1214b adı verilen gezegenlerden, GJ 436b’nin Neptün’den biraz daha büyük ve yıldızına Neptün’den daha yakın olan bir gaz devi; GJ 1214b’nin ise çapı Dünya’dan 2.7 kat daha büyük ve Yılancı (Ophiuchus) takımyıldızından 40 ışık yılı mesafede yer alan bir süper-Dünya olduğu ifade edildi.
Araştırma ekibinde yer alan ABD’nin Uzay Bilimleri Enstitüsü’nden Julianne Moses, makalede, “Süper-Dünya ve Neptün sınıfı gezegenler, atmosferlerinin benzeri Güneş Sistemi’nde rastlanmayan en heyecan verici ve çok rastlanan gezegenleri temsil ediyor” ifadesini kullandı.

Araştırmacılar, atmosferlerini incelemek için gezegenlerin yıldızlarının önünden geçmesini bekliyor ve gezegenlerin atmosferleriyle filtrelenen aydınlığını inceliyor. Atmosferdeki kimyasalların dalgaboylarında sebep olduğu karaltıları inceleyen bilim insanları, atmosferin içeriğini anlamaya çalışıyor.
İki yeni gezegende ‘kimyasal parmak izi’ bulamayan gök bilimciler, bunun sebebini kalın katmanlı bulut örtüsü olarak açıkladı.
Moses,Farklılıklarına rağmen, iki gezegendeki yüksek irtifalı bulutlar Güneş Sistemi’yle benzerlik gösteriyor. ‘Toz’ bulutlarda potasyum klorür ve çinko sülfür bulunma olasılığı yüksek” dedi.

Bilim adamlarından çılgın buluş (Video)

Japon mühendisler ses dalgalarıyla maddeleri hava boşluğunda uçurmayı başardı.

Tokyo Üniversitesi‘ndeki bilim adamları bir süredir ses dalgaları üzerinde çalışıyor.  Amaçları ise bir maddeyi önce havalandırıp sonra da sağa sola ve kendi etrafında hareket edebilmesini sağlamak.

İlk etapta da Japon bilim adamları bunda başarılı oldu. Yeterli enerji verildiğinde maddeler ses dalgasıyla kolayca hareket edebiliyor.

Ancak ses dalgaları ilk kez bu şekilde kullanılmıyor. Daha önce de bir grup bilim adamı ses dalgalarıyla bunu yapmıştı, ancak bu yöntemde sadece bir parçacık belli bir eksende hareket edebiliyordu. Tokyo‘daki bilim adamları ise bu yöntemi bir adım daha ileriye taşıyarak hem aşağı yukarı hem de sağa sola maddenin hareket edebilmesini sağlıyor. Bunun için ses dalgası dışında herhangi bir güce de ihtiyaç duymuyor.

KONUNUN VİDEOSU

Mars’a gidecek Türkler belli oldu

Mars’a gidecek ilk kolonide 2 kadın ve 2 erkek bulunacak.

 

Hollandalı girişimci Bas Lansdorp, en geç 2025’e kadar Mars’ta kalıcı bir insan kolonisi kurma amacıyla “Mars One” adlı kâr amacı gütmeyen bir örgüt kurdu. Mars’a gitmek için geçen nisandan beri hemen her ülke, meslek ve yaş grubundan 200 bini aşkın aday başvurdu.

Kızıl Gezegen’e geri dönüşü olmayan bir yolculuğa çıkmak üzere gönüllü olanların yüzde 99,5’i elendi. İkinci tura kalan 1058 kişi içindeki 6 Türk‘ten 3‘ü isminin açıklanmasına izin verildi: Dr. Güler Ergun, Yasemin Higgins ve Ece Kabadayı.

2 kadın ve 2 erkek

2023 yılında Dünya’dan dört kişi bir daha geri dönmemek üzere Mars’a gidecek. Nobel ödüllü fizikçi Profesör Gerardus’t Hooft’un başında bulunduğu “Mars One” projesi kapsamında Mars’a gönderilecek iki kadın ve iki erkek, bu gezegende kurulması hedeflenen insan kolonisinin ilk adımlarını atacak.

Mars’a yerleşerek adını tarihe yazacak koloni sakinlerinin Kızıl Gezegen’deki yaşamından bazı ilginç detaylar şöyle:

Yaşam destek ünitesinde su deposu var ama ilerleyen aşamalarda suyun Mars toprağından çıkartılması hedefleniyor.

– Oksijen suyu bileşenlerine ayırarak sağlanacak.

– Yiyecekler Mars’ta üretilecek

– Üremek koloni projesinin hedefleri arasında. Ama yerçekimi düşük ortamda gebeliğin sonuçları bilinmediğinden başta çocuğa izin yok.

– İsteyenler ibadetlerini sürdürebilecek ama Mars kolonisinin dinle hiçbir ilgisinin bulunmadığının altı ısrarla çiziliyor.

– Ölen astronotların vücutları yakılacak.

– Astronot bir derbi karşılaşmasını seyretmek isterse, bunu önceden bildirecek ve dünyadaki sunucuya yüklenen maçı üç dakika gecikmeyle seyredecek.

3D yazıcı ile karaciğer üretmeye ne dersiniz

   2013 yılı, üç boyutlu yazıcıların silah gibi insan hayatına olumsuz yönde etki edebilecek kullanım örnekleri ağırlıklı geçmiş olsa da, 2014 yılı için beklentiler, bu teknolojinin gerçekte arzulanan faydalarını ortaya koyabilmesi yönünde olacak.

 

Bu beklentiyi destekler nitelikte bir haber, Amerikalı biyoteknoloji firması Organovo‘dan geldi. Firma, 2014 yılı içinde özel bir üç boyutlu yazıcı kullanarak insan karaciğeri üretebileceğini duyurdu.

 

Bioyazıcı teknolojisi ne sahip olduklarını ve bu teknoloji ile canlı hücrelerden fiziksel bir varlık formu oluşturabileceklerini belirten firma, en büyük engelin yapıyı canlı tutacak olan vasküler sistemin sağlanması olduğunu belirtiyor. Firmanın bu sorunun üzerinden şimdilik bir dereceye kadar gelebildiği belirtiliyor.

 
Üretilecek olan karaciğer in insanlara nakledilmesi şu an için mümkün değil ancak bu yapay organın bilimsel araştırmalarda kullanılması ve özellikle ilaç üreticileri için önemli bir test aracı olması bekleniyor.

 

Biyoyazıcı alanındaki gelişmelerin sağlık sektöründeki firmalar için oldukça önemli sonuçlara yol açması ve beraberinde insan yaşamını iyileştirici birçok olumlu etkiyi de getirmesi bekleniyor…

 

BMW’nin anahtarı arabayı geçti

BMW’nin konseptten gerçeğe dönüşen arabası i8, kendisi kadar, anahtarıyla da büyülüyor!

 

BMW’nin yeni karbon filber hybrid arabası i8, 2011’de “Mission Impossible: Ghost Protocol” filminde ilk gözüktüğü andan beri dikkatleri üzerine çeken bir araç idi. Bu araç konsepti, oluştuğu andan itibaren her gün biraz daha gerçeğe yaklaşarak, önümüzdeki yıl içerisinde piyasaya çıkabilecek hale geldi. Resmi satış fiyatı ise şu anda 135.700 dolar olarak belirlenmiş durumda.

 

Normalde, araba anahtarları çok dikkat çeken şeyler olmaz ve genelde sabit, sıkıcı tasarımlara sahiptir. Ancak bu aracın en önemli ve en özenle tasarlanmış parçalarından biri olarak karşımıza çıkıyorlar. Bu anahtar, çok kolay bir şekilde bir çeşit uzay aracının anahtarı ile karıştırılabilecek bir görüntüye sahip.

bmw-i8

Bilim-kurgu filmlerinden çıkmış bir akıllı telefona benzeyen bu anahtar “yüksek çözünürlüklü bir LCD ekran“a sahip ve söylenene göre bu ekranda şarj seviyesi, şarj süresi ve i8’in tekrar şarj edilmeden önce gidebileceği mesafe gibi bilgileri görebilmek mümkün.

 

Bahsi geçen anahtarın fotoğraflarını almayı başaran internet sitesi BimmerFile‘a göre, bu anahtar üzerinde, kısayollar oluşturulabilecek bazı tuşlar olacak. Ayrıca, anahtarın yerleşebildiği bir yuva da var; buraya yerleşen anahtarın daha fazla bilgi gösterebildiğini ve daha fazla seçenek sunduğunu düşünmek çok da yanlış olmaz.

bmw-i8-consept

BMW i8, geçtiğimiz L.A. Auto Show‘da resmi üretim tanıtımını yapmış durumda. 3 silindirli 1.5 litrelik motora sahip olan i8, 362 beygir gücüne sahip. Saatte 250 km hıza ulaşabilen i8’in elektrik motoru saatte 35 km gibi bir hıza çıkabiliyor. Bu hız ne yazık ki Chevy Volt ve Cadillac ELR gibi araçların ulaşabildikleri hızdan oldukça düşük.

UUİ Astronot Ekibi Uzay Yürüyüşünü Tamamladı

Rus kozmonotlar Oleg Kotov ve Sergei Ryazansky, UUİ‘nin dışına yüksek çözünürlüklü kameralar yerleştirmek üzere istasyonun dışına çıktı.

Ekip, merkeze görüntü göndermekte başarı sağlanamaması üzerine kameraları incelenmek üzere istasyondaki laboratuara geri getirdi.

Uzaktan veri kaydeden ve aktaran ekipman üzerinde de çalışan ekibin uzay yürüyüşünün sekiz saat, yedi dakika sürdüğü ve bunun Ruslar için bir rekor olduğu belirtildi.

Amerikalı astronotlar Rick Mastracchio ile Michael Hopkins de cumartesi ve salı günü soğutma sistemindeki arızayı gidermek için istasyonun dışına çıkmıştı. Yapılan ilk testler, astronotların yerleştirdiği yeni pompanın iyi çalıştığını göstermişti.

kaynak: trthaber

Bill Gates den Çiş’e yatırım

İnsanlığın faydaları üzerine pek çok projeye imza atan dünyanın zengin adamlarından Bill Gates, idrardan enerji üreten telefonları şarj eden projeye yatırım yapma kararı aldı.

Telefonu şarj etmek için elektrik hattına bağlama tarihe karışacak gibi görünüyor. Artık ihtiyacınız olan tek şey, telefonunuz için yeni üretilmiş mikro enerji hücreleri.

Birleşik Krallık’ta yer alan “University of the West of England” içerisinden bir grup araştırmacı, organik maddeleri elektrik enerjisine çeviren mikro enerji hücresi geliştirdi. bahsi geçen organik madde idrar.

İdrarı elektriğe çevirmek özel bir grup bakteri tarafından yapılıyor. Enerji hücrelerinin içerisinde yer alan bakteriler idrar içerisindeki kimyasalları kendi metabolizma işlemlerinde kullanarak elektron üretiyorlar. Bu elektronlar da, hücre içerisinde depolanarak enerji olarak kullanılıyor.

İşin ilginç yanı ise, genelde bu tarz gelişmelerde alıştığımızın aksine, üretilen enerjinin akıllı telefonları da şarj edebilecek seviyede olması. Bir “seanslık” idrar ile üretilen enerji, normal bir telefon görüşmesine yetebiliyor. yeterince iyi bir başlangıç sayılır.

GATES’TEN PROJEYE DESTEK

Dünyanın en zengin adamlarından olan Bill Gates bir süredir bu projeyi yakından takip ediyordu. Bill and Melinda Gates vakfınca ödüllendirilen ve geliştirilen teknolojide gelecek gören Gates, projeye yatırım yapma kararı aldı.

Dünyanın Tanınmış Bilim Adamları ve Araştırmacıları İstanbul`da Buluşacak

Fce,yani Yakıtlar ve Mühendislikte Yanma KOnferansına bu yıl dünyanın en tanınmış bilim adamları ve araştırmacıları İTÜ de konuyu tartışacak.

Geleceğin Yakıt teknolojileri ve alternatifleri için istanbul Teknik Üniversitesi`de tartışılacak.Bu konferansa Sakarya Üniversitesi`den Doç.Dr. Hakan Soykan, İTÜ öğretim üyesi Prof. Cem Soruşbay Ve Shell Yakıt Teknoloji gurubu Yöneticilerinden Prof.DR. Roger Cracknell ve kOnuyla ilgili dünyanın en önde gelen bilim uzmanları ve araştırmacıları istanbul`a gelecek.

TUBİTAK ve Shell tarafında da desteklenen, 2014 ocak 20-22 tarihleri arasında gerçekleşecek olan konferansta geleceğin yakıtlarının kullanılacağı modern teknolojiler sergilenecek.Bir çok muhendisler,akdemisyenlerin ve konuyla ilgili bu bölümün öğrencilerinin katılmasının yoğun olarak katılmasının beklendiği 2014 FCE konferansında, güncel teknolojive yakıtlara ait bir çok sunum ve makale yer alıcak.Ayrıca konuyla ilgili bir çok yabancı bilim adamıda enerji kaynakları ile ilgili bilgiler verecekler.

Doku mühendisliği,Kök Hücre ve Nanoteknoloji Konferansı Düzenlendi

Kök hücre, doku mühendisliği ve nanoteknoloji konferansı düzenlendi. İstanbul Kültür Üniversitesi’nde, kök hücre, doku mühendisliği ve nanoteknoloji eğitim toplantısı düzenlendi.

Nanoteknoloji ve Doku Mühendisliği: Güncel Sorunlar ve Gelecek Öngörüleri? adlı iki günlük toplantı, İstanbul Kültür Üniversitesi (İKÜ) Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü ile Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi, Massachusetts Institute of Technology (MIT) Sağlık Bilimleri ve Teknoloji Bölümü, Boston, Carnegie Mellon ve Ortadoğu Teknik Üniversiteleri ile Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi uzmanları ortaklığında yapıldı.

Kö Hücre

Yaklaşık 450 dinleyicinin katılımıyla gerçekleştirilen toplantıya ilgi büyüktü. Toplantıda, kök hücre, doku mühendisliği ve nanoteknoloji alanındaki son gelişmeler ele alındı.Toplantının önemli konuşmacılarından biri olan, Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Doçent Dr. Ali Khademhosseini, mikro ve nano ölçekli 3 boyutlu akışkan biyomateryaller ile kök hücrelerden mühendislik temelleri ile yeni organ veya doku yapılması tekniklerinden bahsetti.

HÜCRELERİ VE MATERYALLERİ ALIP BİRLEŞTİRİYORUZ VE İNSANLARA NAKLEDİLEBİLECEK DOKULAR YAPIYORUZ?

Biyomedikal mikrocihazlar ve biyomalzeme alanında araştırmalar yapan, Dr. Ali Khademhosseini, çalışmaları hakkında bilgi vererek şunları söyledi: ?Laboratuvarımızda, nakillerde kullanılabilecek işlevsel dokular oluşturmaya çalışıyoruz. Hücreleri ve materyalleri alıp birleştiriyoruz ve insanlara nakledilebilecek dokular yapıyoruz. Şu anda hayvanlara nakil yapılabiliyor fakat ileride insanlara da nakil yapılabilir. Bu dokuları, yeni ilaç ve kimyasalların zehirli olup olmadığını, hastalıkları tedavi edip etmediklerini test etmek için de kullanıyoruz.?

KALP KRİZİ SONUCU KALPTE OLUŞAN HASAR TEDAVİ EDİLEBİLECEK?

Kalp krizi sonucu hasar gören kalplerde onarım mümkün olup olmadığı sorusu üzerine Khademhosseini, ?Bu, gelişmekte olan bir alan. Kalbin zarar görmüş kısımlarını iyileştirmek ya da yeniden oluşturmak için kalbe yerleştirilebilen kalp hücreleri ya da farklı materyaller kullanımı gibi farklı yaklaşımlar var. Şu anda, bunlar araştırma aşamasında. Fakat gelecekte bunların mümkün olabileceğini düşünüyorum? dedi.

KİŞİNİN KENDİ VÜCUDUNDAN KÖK HÜCRE YAPIMINDA MESAFE KAT EDİLDİ?

Kök hücre uygulamasında gelinen son noktayı anlatan Khademhosseini sözlerine şöyle devam etti: ?Kök hücreleri çok önemli çünkü nakil uygulamaları, doku mühendisliği gibi uygulamalar için hücre kaynağı sağlıyor. Bu konudaki mevcut gelişmelere bakarsak, kişinin kendi vücudundan kök hücre yapımında mesafe kat edildi. Hücreler kişiden kişiye değişir. Şu an kök hücre yapımı için kişinin kendisinden alınan hücreler kullanılabiliyor. Bu hücrelerin vücuttan alınması ve başka bir kişide işlevsel olabilmesi için doğru hücre tiplerini belirlemede de aşama kaydedildi.?

BİYOLOJİK BİR YAPAY KALP OLUŞTURMA KONUSUNDA GELİŞMELER VAR?

Yapay kalp uygulamasında gelinen son aşamayı anlatan, Dr. Ali Khademhosseini ?Yapay kalp uygulamalarında, sadece makineden ziyade, daha biyolojik bir yapay kalp oluşturma konusunda gelişmeler var. Bu yöndeki araştırmalar henüz ilk safhalarında fakat gerçek kalple tamamen aynı özelliklere sahip, bütünüyle biyolojik, nakil edilebilen, damarlandırabilen (vaskülarize edilebilen) bir yapay kalp oluşturma yönünde çalışmalar var.?

Biyonik kas araştırmasından da söz eden Khademhosseini, ?Kas gibi çalışabilecek dokular yapmak için çeşitli materyaller geliştirip bunları kas hücreleriyle birleştirmeye çalışıyoruz. Bu dokular, kendi kendine faaliyete geçebilir ve normal kaslarda olduğu gibi şekil değiştirebilir. Bunun, tıbbi uygulamalar için yapay kas yapımı yanında, gelecekte robot bilimi ve tıp dışındaki diğer alanlarda da uygulanabileceğini düşünüyoruz.?

İlaç endüstrisinde kullanılabilecek insan dokularının geliştirilmesi hakkında ilginç açıklamalarda bulunan, Khademhosseini ?İlaç endüstrisinde, yeni ilaçlar geliştirilirken hayvanlarda test ediliyor, fakat hayvanların ve insanların sistemi oldukça farklı, bu yüzden de ilaç geliştirmede zorluklar yaşanıyor. Hayvanlarda işe yarayan ama insanlarda işe yaramayan pek çok ilaç var. Yeni bir ilaç geliştirmek çok maliyetli bir iş. Doku mühendisliğiyle, insanlardan elde edilen bu dokuları kullanarak, hatta belirli hastalıklara, belirli dokuları kullanarak, kimyasal materyalleri bunlar üzerinde test edebilirsiniz. Bu, hem ilaç sektörüne katkı sağlayacak hem de piyasaya yeni ilaç sürmenin maliyetini azaltacaktır? dedi.

Khademhosseinni, mikroölçekli cihazlar kullanarak kök hücre mikro çevresi kontrolü üzerine birçok metot ve doku mühendisliği alanında kullanılmak üzere birçok biyomateryal üretti. Khademhosseinni’nin 300’ü aşkın yayını, 14’e yakın patenti bulunuyor ve 200’e yakın kongrede davetli konuşmacı oldu.Khademhoseinni’nin disiplinler arası çalışmaları 30’un üzerinde ulusal ve uluslararası ödül kazandı. 2011 yılında Barack Obama tarafından genç Bilim insanlarına ve mühendislerine verilen PECASE (Presidential Early Career Award for Scientists and Engineers) ödülünü alan başarılı bilim adamlarından biridir.

İstanbul Kültür Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü’nün ev sahipliğinde 20-21 Aralık tarihlerinde düzenlenen, toplantıya, Harvard Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Utkan Demirci (Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi, Massachusetts Institute of Technology (MIT) Sağlık Bilimleri ve Teknoloji Bölümü), Carnegie Mellon Üniversitesi’nden Prof. Dr. Metin Sitti (Carnegie Mellon Üniversitesi Nanorobotik Laboratuarı), Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Dr. Mehmet Dökmeci, Boston Üniversitesi Mekanik Mühendisliği bölümünden Dr. Kamil Ekinci, Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Nesrin Hasırcı, Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden Op. Dr. Selçuk Kılınç, Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi, Massachusetts Institute of Technology (MIT) Sağlık Bilimleri ve Teknoloji bölümünden Dr. Ali Khademhosseini ve Ortadoğu Teknik Üniversitesi, Biyomalzeme ve Doku Mühendisliği Derneği kurucu başkanı Prof. Dr. Vasıf Hasırcı konuşmacı olarak katıldı.Toplantıda, Dr. Utkan Demirci, nano ve mikroakışkan teknolojilerin tıpta, tanı ve gözlemde, özellikle ovaryum kanseri ya da HIV gibi viral enfeksiyonların tanısında kullanılabilirlikleri hakkında bilgi verdi. Demirci, minyatür mobil robotların insan vücudunda erişilemez bölgelere gönderilmesi ile klinik görüntüleme, bölgesel ilaç salınımı, biyopsi gibi tıbbi gerçekleştirilebildiğini anlattı. Prof. Dr. Metin Sitti, tıp ve biyomühendislik uygulamalarında mikro düzeyde robotları konu alan bir konuşma gerçekleştirdi.

Samanyolu Galaksi`nin Haritasını Gaia Uydusu Çizecek

Gece boyunca binlerce yıldız gökyüzünde dolaşıyor. Bu eşsiz tabloya daha derinden bakma fırsatını yakalayabilsek, milyarlarca yıldıza daha şahitlik edebileceğiz. Bu uzak gizemin sırrı, kadim zamanlardan bu yana insanoğlunun uykusunu kaçırıyor.

Galaksimizin sırrını çözebilmenin yolu önce onu tanımlamak ve haritasını çizebilmekten geçiyor. Avrupa Uzay Ajansı, ESA bu amaca uygun olarak uzaya daha güçlü tarayıcılara sahip bir uydu göndermeyi amaçlıyor. Projeye adını veren uyduya araştırmacılar Gaia ismini taktı.

Gaia projesi yöneticisi ESA’dan Giuseppe Sarri işin sırrının bize yakın noktadan başlamak olduğunu açıkladı:
“Bütün kainatı anlamak için, öncelikle bize en yakın konumda olan galaksimizin sırrını çözmeliyiz.”

Gaia amacına uygun olarak 3 boyutlu harita çizebilecek teknoloji ile geliştirildi. Böyle bir proje astronomi tarihinde ilk kez denenecek.

Astrofizikçi Laurent Chemin’le uzay gözlem istasyonu Pic du Midi’yi ziyaret ediyoruz.

Pirene Dağları’nın tepesinde, 2800 metre yükseklikte bulunan bu nokta astronomi bilimi ile uğraşanlar için ikonik bir değere sahip. Dünya’nın en geniş teleskobu Gaia projesinde merkez rolü oynayacak.

Laurent Chemin:
“Burada yıldızların bize oranla izafi hızlarını ölçtüğümüz bir sistem var. Bu sistemi sıklıkla kullanıyorum. Yerküreden yaptığımız gözlemler, Gaia’nın görevi esnasında uyduya monte edilmiş spektrograf’ın ayarlanmasını ve standartlaştırılmasını sağlayacak.”

Peki biz tam olarak uzayın neresindeyiz?

Laurent Chemin:
“Şu an üstünde bulunduğumuz yerküre, Güneş sistemi içerisinde ufacık bir alana sahip. Hatta Samanyolu’nda bulunan bazı gezegenlere oranla bile küçük bir alanı kaplıyoruz. Güneş sistemi sarmal bir şekilde Samanyolu’nun merkezine yakın bir noktada dönmektedir. Bizim Kuzey Yarımküre’de yer aldığımızı hesap edersek, Samanyolu’nun merkez noktası bu yönde güneydedir. Ve Güneş sistemi, Galaksi’nin merkezi etrafında saniyede 220 kilometre hızla dönmektedir.”

Gaia uydusu            “Samanyolu galaksisi de başka bir galaksi olan Andromeda’nın yaklaşık iki milyon ışık yılı uzaktadır. Andromeda yaklaşık olarak bu yöndedir. Bu iki galaksi saniyede 100 kilometre hızla birbirlerine doğru yaklaşmaktadır.”

İzafi konumumuz, yıldızların hareket yönü ve hızları astronomi biliminin en hayati sorunlarıdır. Yıldızları katalog halinde sıralamak ve haritasını çıkarmak olarak bilinen astrometri yani gökölçüm araştırmaları ise insanlığın ortaya çıkması ile başlar.

Laurent Chemin:
“İnsanlar çok uzun süreden beri gökölçümü ile uğraşıyor. Bu konuda ilk araştırmacı kadim Yunan’dan Hipparkos, bine yakın yıldızın yerini ve hareket yönünü belirlemeye çalışmıştır.”

1989 yılında ESA, Yunan gökbilimcinin anısına Hiparkos isimli bir uyduyu uzaya gönderir. Gökölçüm biliminde dev bir adım olan bu uydu sayesinde yüz binlerce yıldız bilimin sahasına dahil edilir. Fakat Gaia ise bu alanda devrim yapacak. Yaklaşık bir milyar yıldızı gözleyecek ve haritalarını çıkaracak.

Laurent Chemin:
“Gaia’nın görevi büyük bir sıçrama sağlayacak. Eldeki gözlenmiş verilerin miktarını artıracak. Bu kadar fazla örneğe sahip olarak inceleme yapmak daha fazla heyecan verici olacak. Ayrıca gökyüzünü ve Samanyolu’nun geçmişini anlamamıza yardım edecek.”

Gaia’nın neler yapabileceğini daha iyi anlamak için nasıl çalıştığına bir göz atıyoruz.

Avrupa Uzay Ajansı’nın bu çalışması en geniş dijital kamerayı taşıyan uydu olacak. Toulouse’da bulunan Astrium merkezinde uzay mühendisleri iki kelimenin altını özenle çiziyor: kesinlik ve dayanıklılık.

Proje yöneticisi Giuseppe Sarri:
“Yıldızlar çıplak gözle gördüğümüzden 400 bin kat daha sönüktür. Bu nedenle çok geniş bir odak düzleme ihtiyacımız var.”

“İkinci mesele ise en yüksek kesinlikle ölçebilmektir. Yeni keşfedilen silisyum karbür bileşiğini bu amaçla kullanıyoruz. Bu madde silisyum ile kömürün bileşiminden meydana geliyor. Yaklaşık 3 bin derecede ısıtılan bu madde elmas kadar sert ve katı bir özelliğe sahip.”

Proje yöneticisi Vincent Poinsignon:
“Hatta daha kesin ölçümlere ulaşabilmek için uydu, mikro-iticiler kullanacak. Burada bazılarını görebiliyoruz. Uyduda 8 adet mikro itici bulunmaktadır. Bunlar yaklaşık 1 mikronewton kuvvetinde soğuk gaz uygulayacaklar. Bu miktar, normal bir iticiden bir milyon daha zayıftır.”

Astronomi dünyası Samanyolu’nda yer alan bir milyar yıldızın gözlenebilmesi fikriyle yatıp kalkıyor.

Gerçekten de kat edilecek daha çok yol var.

Laurent Chemin:
“Gaia sayesinde tarihte ilk defa Samanyolu galaksisinin merkezindeki yıldızların yapılarını gözlemlemeye ve hızlarını belirlemeye çalışacağız.”

“Samanyolu’nun haritasını çıkarma planımızın ikinci bölümünde, Güneş‘e en yakın noktaları gözlemleyebilmek ve ilk defa Güneş‘e yakın sarmal yapının büyüklüğünü belirlemek geliyor.

“Böylece uydu yardımıyla Samanyolu galaksinin sarmal yapısının büyüklüğünü ölçebileceğiz. Ayrıca galaksimizin en uzak uç noktasının pozisyonunu belirleyebileceğiz.”

Gaia’nın görevi Samanyolu galaksisinde yer alan yüz milyar yıldızdan bir milyarını gözlemlemek. Yani sadece yüzde birini.
Bu bile muazzam bir bilgiye denk gelecek ve araştırmacılar için birçok sırrın çözülmesine olanak sağlayacak.

Bunların arasında galaksimizin sarmal yapısının büyüklüğü ve kainatı sarmalayan gizemli güç, karanlık maddenin sırrı ilk sırada yer alıyor.

Gaia’nın Samanyolu haritası, gökyüzünün esrarlı perdesini bir nebze de olsa aralamamızı sağlayacak.