Rosetta Dünya kuyruklu yıldız için gelecek sinyali bekliyor

Yıllardır devam eden, kuyruklu yıldızın yüzeyine robot indirmesi planlanan Rosetta isimli uzay aracı projesinde dönüm noktasına ulaşıldı.

Son iki buçuk yılı uykuda geçiren Rosetta dünyaya sinyal göndermesi için planlandığı gibi bugün TSİ ile 12.00’de yeniden harekete geçti.

 

Avrupa Uzay Ajansı’ndan yapılan açıklamaya göre Rosetta’nın düzgün çalışıp çalışmadığı yarına kadar belli olmayacak.

Rosetta’nın kuyruklu yıldızın yüzeyinde buzdolabı büyüklüğünde bir oyuk açması bekleniyor.

Fakat Rosetta uzay aracının öncelikli olarak buz ve toz kümesinin üzerinde manevra yaparak kuyruklu yıldızın yörüngesine girmesi gerekiyor.

Rosetta’nın 67P/Churyumov-Gerasimenko isimli kuyruklu yıldız ile buluşmasının Ağustos ayını bulması bekleniyor.

Küçük robotun kuyruklu yıldızın yüzeyine inmesinin ise Kasım ayında gerçekleşmesi bekleniyor.

Rosetta’nın yeniden çalıştırılması dünyadan 800 milyon kilometre uzaklıkta Jüpiter’in yörüngesinin yakınlarında gerçekleşiyor.

Rosetta ile bugün temas sağlanması bekleniyor. Almanya’nın Darmstadt kentindeki Avrupa Uzay Ajansı’nın merkezindeki kontrol panelinin ilk ışıklarının Türkiye saati ile 19.30 ile 20.30 arasında yanması bekleniyor.

Rosetta ilk temasın California’daki Amerikan uzay ajansının Goldstone radyo antenleri üzerinden gelmesi bekleniyor.

Sinyalin gelmemesi durumda Salı sabahına kadar herhangi bir müdahale yapılması planlanmıyor.

Darmstadt’taki ekip Rosetta’ya talimat vererek onu zorla uykusundan uyandırabilir. Fakat ona zaman vererek kendi kendine uyanmasını tercih ediyorlar.

Uzun dolambaçlı bir yol

Yörüngesi boyunca güneşten uzaklaştığından Rosetta’nın güneş panelleri en az düzeyde çalışıyor. Enerji tasarrufu için Rosetta 2011 yılında uykuda bekletmeye konmuştu.

2004 yılında fırlatılan uzay aracı kuyruklu yıldıza ulaşmak için dolambaçlı bir yol izledi.

Diğer gezegenlerin çevresinden geçerek onların yer çekimini kullanan Rosetta kuyruklu yıldızın yakalamak için gerekli hıza ulaşmaya çalıştı.

Uzay aracı şu ana kadar birçok önemli doğa olayına tanık oldu. Bunların arasında 2008’deki Stein,  2010’daki Lutetia isimdeki asteroitler in yakınından geçmek de yer alıyor.

Üç ayaklı Philae isimli robotun kuyruklu yıldızın yüzeyine indirilmesi süreci ise Rosetta’nın en zorlu görevi.

Avrupa Uzay Ajansı’nın Genel Müdürü Jean-Jacques Dordain NASA’nın Curiosity robotu Mars yüzeyine indirdiği yedi dakikalık zorlu süreci anımsatıyor. Dordain, Philae’nin kenetlenmesinin dört saati bulacak çetin bir görev olduğunu söylüyor.

Rosetta’nın amacı kuyruklu yıldızın güneşe yaklaştıkça hareketlerini takip ederek, gövdesinde gerçekleşecek değişiklikleri izlemek.

Kuyruklu yıldızın Güneş Sistemi’nin oluştuğu 4,6 milyar yıl öncesine kadar uzanan maddeler içerdiğine inanılıyor. Rosetta’nın göndereceği verilerin, uzay koşullarının nasıl geliştiğinin anlaşılmasına yardım edeceği düşünülüyor.

Dordain’a göre Rosetta’nın eşi benzeri olmayan amacı var. Dordain, “Kuyruklu yıldız tam, bizim kim olduğumuzun merkezinde olabilir” diyor.

bbc.co.uk

Renk değiştiren araba boyası paramanyetik

Üretici firmalar fazla kalmış arabaları olmayacak ilerki yıllarda , çünkü arabalarda renk sorunu ortadan kalkıyor , tabi bu renk işi her ürüne uygulanabilir belkide ,bundan sonra paramanyetik boya sayesinde istediğimiz renge döndürebileceğiz.
Paramanyetik anında istenilen herhangi bir renk olabiliyor! Tamamen son teknoloji ürünü olan ve ‘Paramanyetik boya’ diye bilinen yeni nesil araç boyaları ile boyanan araçları gören herkes adeta şaşkına dönüyor. Bilim-kurgu filmlerini andıran bu boya, hemen hemen bütün renklere anında dönebiliyor. Hali hazırda arge çalışmaları devam ettiği için hala piyasaya sürülmemiş bu boya, şimdiden milyonlarca insanı etkilemiş.
İçerisinde superparamanyetik demir oksit parcaciklari bulunan celige uygulanmis ozel bir polimer kullaniliyor. manyetitin (demir oksit) nano olcekteki kristal yapili parcaciklari dusuk dereceli bir manyetik alan yardimiyla kontrol ediliyor. bu sekilde kolloidal kristallerin mesafesinde yaratilan degisiklikler onlarin isigi yansitma ozelligini degistiriyor ve boylece farkli renkler ortaya cikabiliyor. Bu sistemin ozellikle otomobiller icin uygun olmasinin bir sebebi var. gereksinim duyulan daimi manyetik guc kontagin calistirilmasiyla birlikte alinabilir. bu sekilde kontak kapatildiginda otomobil esas rengi beyaza dönüyor.ayni anda tum renkleri secebilme ozelligine sahip olabiliyorsunuz ve renk degistirme islemi sadece bir saniye kadar suruyor.
honda-3
ren

Modüler robotikler

Bu manyetik robot yapı blokları birbirine yapışıp ve hareket etmesini sağlayıp kolayca herkesin kendi robotunu oluşturmak için kullanılır, herhangi bir programlama gerekmez. Daha eğlenceli hal alan modüler robotiklerle hayal edebileceğiniz herşeyde kullanıp hareket katabiliyorsunuz .

Makineler arası iletişim olarak tanımlayabileceğimiz M2M teknolojileri, ancak bilimkurgu filmlerinde görmeyi umabileceğimiz robotları yakın gelecekte karşımıza çıkarabilir.

ABD’li araştırmacıların geliştirdiği robotik küplerin meydana getireceği robotlar, taşımacılık alanında çığır açabileceği gibi kendiliğinden oluşan masa, merdiven, köprü hatta makinelere dönüşecek.

Makinelerin insan kontrolü olmadan bilgi transferi ve belli fonksiyonları gerçekleştirmelerini sağlayan M2M teknolojileri, ABD’nin Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) araştırmacılarının çalışmalarıyla robotik teknolojisinde yeni bir sayfa açabilir.

Amerika’nın Boston şehrinde bulunan Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT), birbirleri ile bağlantı kurabilen M-Block isimli modüler yapıya sahip bir robot geliştirdiklerini duyurdu.

John Romanishin, Daniela Rus ve Kyle Gilpin isimli MIT araştırmacıları tarafından küp şeklinde hazırlanan M-Block sistemi, içerisinde batarya ve 20,000 rpm hızında dönen bir volan mekanizması barındırıyor. Bu yüksek hızın bir anda durdurulması sonucu oluşan kuvvet ve diğer sensörlerin yardımıyla hareket edebilen ve aynı zamanda köşelerinde yer alan mıknatısların da yardımıyla diğer parçalara yapışabilen küpler, bu sayede kendi başlarına tek bir gövde oluşturabiliyorlar. Şimdilik ufak boyutlarda olmasına rağmen büyüklerine temel oluşturması beklenen M-Block sistemi, örneğin kendi kendine kurulabilen yapılar, Terminator 2 filminde yer alan sıvı robot benzeri kendini yenileyebilen ya da sıfırdan kurabilen robotlar ya da her türlü doğal afet veya diğer askeri amaçlar için uygun bir yapı ortaya koyuyor.

robotik lo
robotik
robotik

Robotlardan sonra biyobotlar da hayatımızda

Yüzebilen biyobot üretmeyi başaran Amerikalı bilim adamları tıpta çığır açabilecek tedavi yöntemlerinde kapıyı araladı.

 

 

Biyobotlar, biyolojik ve mekanik yapıların biraraya getirilmesinden oluşuyor. Bilim adamlarının, daha önce 2012’de imal edilen yürüyebilen biyobot ların ardından üretmeyi başardıkları yüzebilen biyobotların, dokulara verimli ilaç iletiminden, kanser tedavisine, dokulara mümkün olan en düşük seviyede zararı verecek ameliyatlara kadar pek çok potansiyel tıbbi kullanım alanı bulunuyor.

ABD’deki Ilinois Üniversitesinden Prof. Taher Saif başkanlığındaki bilim ekibince geliştirilen biyobotlar Nature Communications adlı bilimsel dergide yayımlandı.

Biobotların özellikleri

 

Son derece küçük boyutlarda, esnek bir polimerden üretilen yüzen biyobotlar “baş” ve “kuyruk” olarak adlandırılan iki kısımdan oluşuyor. Baş ve kuyruk kısımlarındaki birleşme yerlerine eklenen kalp hücresi kültürlerinden elde edilen hücreler, kuyruğun iki yana hareket ederek bu yapının ileriye doğru yüzmesini sağlıyor.

 

Spermlerde de bulunan flagella adı verilen kamçıya benzer uzun kuyrukları bulunan tek hücreli canlılar model alınarak üretilen biyobotların baş ve kuyruk eklentilerindeki kalp hücreleri, tıpkı kalbin çarpmasına benzer bir şekilde kendiliğinden ayarlı ve senkronize bir şekilde hareket ediyor. Söz konusu hareket sonucu yapının baş kısmından gelen dalga kuyruk kısmına gidiyor ve böylece biyobotun, tıpkı bir sperm gibi kuyruğunu sallayarak ileri doğru hareket etmesi mümkün oluyor.

 

Üretilen biyobotun 454 mikrometre uzunluğundaki baş kısmının eni 57, boyu 27 mikrometre. Biyobotun 1,5 milimetre uzunluğundaki daha ince olan kuyruk kısmının eni 7, boyuysa 27 mikrometre. Mikrometre, milimetrenin binde birine eşit bir ölçü birimini ifade ediyor.

 

Tek kuyruklu biyobotun yanı sıra iki kuyruklusunu da üreten araştırmacılar iki kuyruğun, biyobotun daha hızlı yüzmesini sağladığını belirtiyor. Eklenecek daha fazla sayıda kuyruklarla biyobotların ileriye doğru hareketinin yanı sıra sağa, sola ve geriye doğru hareket etmesini sağlamak da mümkün.

 

Araştırmacılar, biyobotların ileride kimyasal maddeleri ve ışığı algılayabilecek, tıbbi veya başka ortamlar için geliştirilen uygulamalarda
belli bir hedefe yönelebilecek şekilde üretilmesinin hedeflendiğini kaydediyor.

biyobot

 

kaynak: hurriyet

Mini insansız telefonla kontrol edilen uçak

Fransız-merkezli teknoloji şirketi Parrot bir akıllı telefondan kontrol edilebilir olan “mini insansız” oyuncak açıkladı.

Ces 2014 Las Vegas’ta Tüketici Elektroniği Fuarı’nda gösterilen uçak, kişisel fotoğraf çekmek ve oynamak  için , sinamacılar gibi havadan görsel ihtiyacı olanlar için artı erişilmeyecek yüksek yerlerde acil durumlar için yapılan mini uçak  Fransız-merkezli teknolojisi ile şirket Parrot ,bir akıllı telefondan kontrol edilebilir olan “mini insansız” oyuncağı açıkladı.

Plastik pervaneler ile kendini dengeleyen bir sistemi var ,gençlerin zevkine göre yapılmış bir oyuncaktır diyor şirket. Uçak kaybolursa kendi beyninyle geriye dönebiliyor.Cihaz 25 dakika uçma kapasitesi var ve navigasyon yönlendiren bir smartphone  ile geri görüntüleri yollar ve konumunu da belirlersiniz.

Vücut için yedek parçalarına ruhsat zorunluluğu

  • Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu (TİTCK),  insandan elde edilen doku ve hücrelerin kullanımıyla ilgili düzenleme çıkarmaya hazırlanıyor.

 

  • Çıkarılacak tebliğle insan doku ve hücrelerinin üretimi, ithalatı, ihracatı, depolama ve dağıtımını yapan kuruluşların yanı sıra bu ürünlerin ruhsatlandırılmasına ilişkin usul ve esaslar düzenlenecek.

 

  • Düzenleme çerçevesinde, bu alanda faaliyet yürüten üniversite ve eğitim-araştırma hastaneleri dahil, kamu ve özel tüm kurum ve kuruluşlar, gerçek ve tüzel kişiler tarafından açılan ve açılacak genel, bölgesel ya da yerel faaliyet yürüten merkezlerle insan doku ve hücreleri ruhsatlandırılacak.

 

  •    İnsan doku ve hücrelerinin üretimi, ithalatı, ihracatı, depolaması ve dağıtımı, bu izni alan merkezler tarafından yürütülecek.

 

  •   İnsan doku ve hücresi kaynaklı hammadde, geçiş ürünü ve bitmiş ürün ithalat ve ihracatı için TİTCK‘dan izin alınacak. Bulaşıcı hastalıklara karşı bu ürünlerin HIV, Hepatit C ve B gibi testlerden geçirilmiş olması gerekecek.

 

  •   Merkezler, üniversite ve eğitim, araştırma hastaneleri, kamu kurum ve kuruluşları, gerçek veya tüzel kişiler tarafından bir binanın tamamında veya bu binanın bu iş için ayrılan bölümlerinde müstakil kurulacak.

 

  • Üretim, ithalat, ihracat, depolama ve dağıtım yapacak merkezlerin her türlü faaliyetleri  TİTCK tarafından izin verilen tesislerde gerçekleştirilecek.

 

  •   İnsan doku ve hücrelerinin ithal edileceği yurt dışındaki merkezlerin Avrupa İyi İmalat Uygulamaları (GMP) belgesine sahip olması koşulu aranacak.

 

  •   Nakledilecek doku ve hücrelerin alıcıdan vericiye kadar tüm aşamalarda takibinin yapılabilmesi için kayıt sistemi kurulacak. Bağışla elde edilip bir merkez tarafından hazırlık ve üretim işlemlerinden geçirilmemiş ve izlenebilirlik kodu almamış hiçbir doku ya da hücre dağıtılamayacak, hasta üzerinde uygulanamayacak.

 

  •   Nakil sonrası istenmeyen yan etki ortaya çıkması durumunda dağıtım durdurulacak ve ürün toplatılacak.

 

  •    Yerli üreticiler, ürünlerinden kaynaklanan komplikasyonun tedavi masrafından sorumlu olacak, bunun için sorumluluk sigortası yapacak. Aynı durum ithal ürünler için de geçerli olacak.

Avustralyalı bilim adamları arı sensor ‘ü yaptı

Avustralyalı bilim adamları küresel arı ölümlerini nedenlerini saptamak için bir yol geliştirdiler. Arıların küresel bitkileri nasıl döllediğini öğrenmek için 5.000 bal arılarısına küçük sensörleri takıp ,onları nereye gittiklerini izledi.

Her bir Sensör, 2.5 milimetre (0,1 inç 0,1 inç) ile 2.5 milimetre ölçekli , gerçek zamanlı olarak her arının yerini yayın yapan radyo frekansı tanımlama çipleri içerir. Bilim adamları kendi davranışlarından sapmaları belirlenmesi, Swarm hareketlerinin üç boyutlu bir modelini yaparak verileri, bir sunucuya aktardı.
Tüm arı kovanları aniden, ölümleri için Colony Collapse Disorder (CCD) olarak bilinen bir fenomene döndüğü gibi son on yılda, milyonlarca arı öldü.
Ölüm nedenlerini tarımsal ilaçlar ve kötü beslenme,stres ve egzos gazı gibi etmenlerden dolayı olduğunu bildirdiler.
Arı ölümlerini araştıran bilim adamları , onların nasıl beslendiklerini ,hangi koşullarda nasıl beslenip hasta olduklaırnı bu cipler sayesinde öğrenecek ..
Cipin çıkması kendi düşümcem , üreticilerin arılarını izlemesi için ideal bir cihaz olacak kanatiindeyim , arıların belkide çobanı olacak bu aygıt arıcılar için belkide ürün artışına sağlayacak gibi gözükmekte..

Uzaydan dünyayı canlı izlemek

Uzaydan dünyayı canlı izlemek

Uluslararası Uzay İstasyonu kamerasından canlı olarak sürekli yayın yapmakta. Kimi zaman istasyonun içinden görüntüler, kimi zaman uzaydan dünya görüntüleri, bu yayında yer alıyor. Dünyanın uzaydan görüntüsü gerçekten büyüleyici.

İstasyonun dünyayla bağlantısının kesildiği anlarda yayının durduğunu hatırlatmakta fayda var.

Not: Görüntü gelmesi için biraz bekleyin canlı olduğu için görüntü gecikmesi oluyor.

 

Live streaming video by Ustream

Sevimli fok paro

 Paro, gerçek bir hayvana, dokunuyormuş gibi  hissettiren, rahatlatan ,kürkle kaplı olduğu için yumuşak ve sarılanı rahatlatan bir his veren oyuncak robot ,bir fok balığı yavrusu.  Ancak, Paronun  sabah, gündüz ve gece gibi bir gündüz ritmi vardır. Örneğin, Paro gündüz aktiftir, ama geceleri uyku uyur . Dokunsal, ışık, seçmelere, sıcaklık, ve duruş sensörler ile insanları ve çevreyi algılaması  ile: Paro sensörlerin beş çeşit vardır. Işık sensörü ile, Paro ışık ve karanlıkta olduğunu biliyor . Okşandığı zaman , dokunsal sensörü tarafından dokunulduğu , ya da duruş sensörü tarafından tutulan varlık hissediyor. Paro ayrıca seslenince  adını, tebrik edilince , ses sensörü ile övgü gibi kelimelerin yönünü tanıyabilir.

Paro ‘nun yapılmasının esas gayesi hastahanelerde ,huzur evlerinde , evde hayvan besleyemeyenler için ve  terapi ve tedavi amaçla yapılmış. Paronun sevimli bir yüzü var gerçeğine benzeyen , kocaman gözlerini açıp kapatıyor , ona dokunanlarda rahatlama güven telkin ediyor . Sinirli ve güvensizleri rahatlatma etkisi var. Paro biraz pahalı  6000$ dolara satışa sunulmuş . Paro oyuncak gibi gözükse de aslında bir tıbbi cihazdır . Altı kilo , 3 mikrofonu ve  12 tane de dokunsal sensörü var. Paro sesleri tanıyor ona göre olumlu tepkiler veriyor. Paro evcil hayvanlar gibi bakım istemiyor ,  gece şarza koyduğunuz , emzikli şarz aleti ile şarz oluyor . Oda gece uyuduğu için size adapte oluyor ve normal fok sesi ile sesleniyor . Ces 2014 e giden haberciler , paroyu denediler ve ondan ayrılmak istemediler , özellikle bayan haberciler oldukça rahatlatıcı ve sevimli bulduklarını söylyorlar , haberlerinde..

seviml fok paro

Sonunda Buda Oldu, Örümcek Ağının Şifreside Çözüldü

Bilim adamların yıllarca araştırdığı ve uzun suredir üzerinde çalışma sonucunda,örümcek ağının elektrostatik özelliği sayesinde dünyanın elektromanyetik alanın değiştiği bu nedenle de ağı farkedemeyen uçan böceklerin yakalandıkları belirlendi.

 

İşte bu buluşun örümcek ağlarındaki bu özellik taklit edilerek, çevre ve hava kirliliği ile uçak kazalarına çözüm bulunmasına katkı sağlayabileceği tebit edildi.

Doğa Bilimleri Derneği Genel Sekreteri Biyoteknolog Müge Kanay, günümüz teknolojisinin bile çözemediği örümcek ağının özelliklerinin nihayet ortaya çıkarıldığını ve buluşun çok yararlı olacağını açıkladı.

Oxford Üniversitesi öğretim üyelerinin yaptıkları son buluşa göre, örümcek ağının sisteminin bilinenden daha fazla kompleks ve sıra dışı olduğunu belirten Kanay, araştırmalara göre, uçan böceklerin üzerinin polenler, kirleticiler ve hava yoluyla taşınabilecek maddelerle kaplı olduğunuda ifade etti.

Havada uçan halde olan her şeyin elektrikle yüklü olduğunu vurgulayan Kanay, fizik kurallarına göre, bir maddenin diğer maddeye yapışabilmesi için zıt kutuplar olması gerektiğini, dolayısıyla da polenin böceğin üzerine yapışabilmesi için, birinin artı, diğerinin eksi yüklü olmasının şart olduğunu da belirtti.

Kanay, bir böceğin örümcek ağına yapışabilmesi için de yine birinin artı, diğerinin eksi yüklü olması gerektiğinin üstüne basarak, şu bilgileri de ekledi,

Aynı kutuplar birbirleri iter, bu durumda örümcek ağının polenleri yakalayamaması gerekir. Üzeri polenle kaplı bir böceğin ağa yapışmaması demek, böceğin kolaylıkla kaçabilmesi anlamına gelir. İşte tam bu aşamada hiç beklenmedik bir şey gerçekleşir. Örümcek ağı, hem böceğe hem de polene yapışır Peki ama fizik kurallarına göre imkansız olan bu durum, nasıl olur da gerçekleşiyor, nasıl olur da örümcek ağlarını inceleyince üzeri polen kaplı böceklerle karşılaşabiliyoruz.

ağ2

 Peki Böcek Ağı Nasıl Olurda Fark Etmez

Oxford Üniversitesi’nden bilim adamlarının yaptığı araştırmanın, örümcek ağının fizik kurallarını alt üst eden çok kompleks bir özelliğe sahip olduğunu ortaya koyduğunu belirten Kanay, anlatımında şunları da belirtti,

Örümcek ağının tüm yüzeyini kaplayan elektrostatik özelliğe sahip madde, ağın hem uçan böcekleri hem de böceklerce taşınan kir ve polenler ile benzer tüm parçacıkları yakalamasını sağlıyor. Fakat bu kadarla da kalmıyor. Bu madde, örümcek ağı üzerinde sadece birkaç milimetrelik çok ufak bir alanda, dünyanın elektromanyetik alanını bozar ve böylece artı ya da eksi yüklü olup olmadığı fark etmeksizin her cismin üzerine kolaylıkla yapışabilir.

Bilim insanlarının aklını yıllardır kurcalayan bir diğer soru ise, nasıl olurda da böceklerin örümcek ağını fark etmediğidir. Birçok böcek, bulundukları bölgede en ufak bir elektriksel değişiklik olsa bunu hissedebilecek kadar hassas sensörlere sahiptir. Antenleri adeta bir elektronik sensör gibi çalışır. Antenin ucu, böceğin vücudunun geri kalanından farklı bir elektrik yükü ile yüklüdür.

Bu esnada böcek, elektrik yüklü bir nesneye yaklaştığında, antenin ucu bu küçücük değişikliği dahi hissedebiliyor. Böceğin, bu kadar hassas sensörlerine rağmen, ağı tespit edemeyip, yakalanmasının sebebi, ağın milimetrelik bir bölgesinde dünyanın elektriksel alanını fazlasıyla bozması olduğunu belirttiler.